7 Mart 2011 Pazartesi

Neden?

Bir sisteme dışarıdan gelerek o sistemin başı olabilmek kadar, o sistem için yapılan icraatlerin önemi ve büyüklüğü de aşikardır. Başarılı oldukları düşünülen her sistemin kurulma aşamalarında yaşananların büyüleyiciliği de buradan kaynaklanmaktadır. Çünkü sistemi kuranlar, başa gelmekle yetinmeden, başarılı kılacak her adımı da atanlardır.

Belirli çalışma düzenleri, hali hazırda kurulmuş sistemleri olan her yapıda yapılmak istenilen her değişikliğin büyük zorluklarla karşılaşılacağı, hayatın metamorfozu olan futbolda değil, bugün özgürlükleri ile övünen devletlerin dahi serüvenlerine göz gezdirildiğinde görünen gerçekken, futbola indirgenerek düşünülen bu zorluklar bir ihanet gibi görünebilir kitlelere. Fakat bu zorlukları başarılarıyla aşabilenlerin yakaladıkları başarılarsa örnek yapılar için çok sivri ve nettir. Küba Devriminin kurucuları Fidel Castro ve Che Guavera nasıl ki dünyada özgürlük lider adayları için birer örnekse, futbol içinde La Masia, De Toekomst gibi örnekler yarattıkları başarılı sistemlerle yeni kültürlere açık, başarıya aç diğer futbol kulüpleri için gerekli önemi teşkil eder.

Futbol özelinde sözümün özü, kültür ve çehre değiştiren teknik direktörler. Büyük bir kulübe teknik direktör olabilmek, menajerlik oyunlarında ne kadar basitse, gerçek hayatta bir o kadar zordur. Fakat asıl zor kısım ise o mevkide, o ünvanı taşırken hayata geçirebildiklerindir. Tarihte yada mevcut durumda dünyayı peşlerinden koşturan antrenörlerin bir çoğunda gördüğümüz durum işte tamda bu. Geldikleri ortamda yarattıkları kültür, ekol. Tabi kültürden kasıt çok göreceli. Kimisi genç oyuncu ekolü yaratırken, bir diğeri takıma genç yaşlı kimi alırsa alsın, her takdirde kazanmayı öğretiyor, kazanma ekolünü yaşatıyor.

Daha detayda gelmek istediğim nokta, tarihinin en başarısız sezonunu geçiren Galatasaray aslında. En başarılı diyebileceğimiz dönem ile şuan yaşadığımız en başarısız dönemde en net göze çarpan, tartışmasız teknik direktörlük mevki. 2000'lerde görevi üstlenen Fatih Terim ve yarattığı ekol ile hem 2005'de hemde 2011 yılında Hagi'nin yaratamadığı ekolizm, ülke şartlarında futbol adına başarının anahtarı sayılabilir.

O dönem (2000'ler) Florya'ya giren çöpten dahi bilgisi olan Fatih Terim, tarihinde 14 sene şampiyonluk yüzü görmeyen bir kulübü 4 sene üst üste şampiyon yapıp, uzanamayan kedi misali rakip takip taraftarlarının "Süt Kupası" olarak nitelendirdiği, dönemin adıyla UEFA Kupası'nı müzeye kazandırmıştı. Eski Açık Sarı Desene filmindeki gerek canlı sahnelerle soyunma odasında gerekse de oyuncu konuşmalarıyla beyinlerine kazınan Fatih Terim figürü çok net bir biçimde görülüyor aslında.

Terim, taktik, disiplin, oyun bilgisi&becerisi vs. teknik yeteneklerin öneminin yanında oyuncu himayesi, çevre, baskı kaldırabilme vs. gibi önemli diğer işlevlerinde bir teknik direktörde olması gerektiğini tüm Türkiye'ye kanıtladı ve bu konuda ülke çapında bir devrim yarattı. O dönem oynayıp şu an antrenörlük yapanların bir çoğunda bu etkiyi gözlemleyebiliyoruz.

Tolunay Kafkas bu konuda formülü tutmuş, enfes bir karışım misali dimdik duruyor karşımızda. 93-97 arası çalıştığı Şenol Güneş ve 97-99 arası çalıştığı Fatih Terim'in kusursuz karışımı olmuş. Önce Kayseri'de ardından futbol olarak bitmeye yüz tutan Gaziantepspor'da çok önemli işlerin altına imza atan teknik adam, 2006 yılında Şampiyonlar Ligi'nin resmi dergisi The Champions'da "Gelecek vaadeden 20 Teknik Direktör" listesinde Ertuğrul Sağlam ile beraber yer aldı.

Kilidi açabilmek için anahtara sahip olunması nasıl su götürmez bir gerçekse, başarılı teknik direktörlük yahut diğer bir deyişle antrenörlüğünü yaptığın takımı başarıya taşıma kilidinin anahtarı da ekol yaratma şeklinde çıkıyor karşımıza. Belkide Dünya'nın gelmiş geçmiş en iyi oyuncusundan biri olan Hagi, bu anahtara sahip olabilseydi herşey çok daha toz pembe olabilirdi; anahtarsız kilit açılmıyor malesef.

2 Mart 2011 Çarşamba

10 Milyon €'nun Karşılığı


2010-2011 sezonunun en verimli maçı olduğu kanatine de varılabilir aslında Gaziantep maçı için. Özellikle de eşleşmenin ilk ayağında ki maça nazaran "Mekan Oynatıyor" tezini doğrularcasına oynanan rövanş karşılaşması işler yolunda izlenimi versede aslında işler pek de yolunda değil.

2. Hagi döneminde ligde 15 haftayı geride bıraktık. Taraftarında desteğini fazlasıyla alan Hagi, beklentilerin fazlasıyla altında kaldı. Gerek ligde, gerekse de kupada istenilen noktadan 24. hafta itibari ile çok uzakta olan takım 2011-2012 sezonu içinse Avrupa'ya veda etti bile. Ligde şampiyonluğun matematiksel hesaplara kalışı, gerçek hayata dönüldüğünde ise imkansızlığa kalışı ise 2000 ruhunu yaşamış bir teknik adama yakışmayan türden.

Maç genelinde konuşmak gerekirse, sezonun en isteyen oyunu olarak benzetme yapabilir, ancak açılış maçını saymazsak Arena'nın ilk beraberliğinin alındığı maç olarak tarihe geçen bir maçta oynanan oyun özlenen Galatasaray oyunuydu. Hagi'nin Neill ve Cana pozisyon ısrarının ne kadar gereksiz olduğunu cümle alem anlayıp eleştirirken, Hagi'nin bu yoldan dönmeyişinin nedenlerini bir taraftar olarak gerçekten fazlasıyla merak ediyorum. Milli takımda dahi stoper oynayan Neill, Marsilya'da ön libero mevkinde efsane olmuş Cana'nın tam tersi rolleri üstlenmek zorunda kalmaları, özelliklede maç minvalinde ilk kez Neill adına bu kadar göze battı. Maç boyunca ismini dahi çok az duyduğumuz Neill'ın verimsizliğinin temel nedeni oynadığı mevki olduğu Mecidiyeköy'den bile görünen, yürek yakan acı bir gerçekti. Düşünün ki efsanevi solist James Hetfield davul çalmayı bilmesine rağmen, dünyanın en efsane davulcusu Lars Ulrich'in yerine bir konserde davul çalmasına benzer bu değişim. İnsan hayatı boyunca sayılı defa izlenebilecek bir Metallica konserinde karşılaşılan bu manzara, TT Arena'ya ölüm kalım maçı için giden taraftarın karşılaştığı manzara ile aynıdır, acı vericidir!

Devre arasında alınan Culio, Kazım, Zapata, Stancu, Yekta transferlerine harcanan toplamda 10 milyon € karşılığında alınan başarı ise 24. hafta itibari ile ligde 10., kupadan elenmiş bir konumda olmaktır. Geleceğin ise sadece STSL ve ZTK ile sınırlı kalmış olduğuysa acı veren diğer bir unsurken, sosyal medyada trend olan #dayangalatasaray hashtag'i bile artık kar etmiyor.

NOT: Maçtan önce "Galatasaray Gaziantepspor'u eleyerek yarı finale yükselebilir mi?" diye sormuştuk. Anketimize katılan 11 kişiden, 9'u Hayır, 2'si de Evet yanıtını vermişler. Ankete katılanlara teşekkür ederiz.