Milli Takım etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Milli Takım etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

10 Kasım 2012 Cumartesi

Ajax Barcelona Cruyff





Johann Cruyff şüphesiz ki dünya futbol tarhinin en önemli figürlerinden birisi. Ancak bu kitabı okuduktan sonra neden hep dünyanın en iyi futbolcusu olarak Pele ya da Maradona’nın adı geçer diye düşünmedim değil doğrusu. Dünya kupası sen nelere kadirsin! 

Kitap,Frits Barend ve Henk van Dorp'un yıllar boyu Cruyff'la yaptıkları röportajların derlenmesiyle ortaya çıkmış.

Daha 20 li yaşlarında oynamaktan öte futbolun teknik ve taktik yönlerine merak salmış  adamın efsane olmaması mümkün mü? Yer ter taktik dehasını gözler önüne sererken, yer yer de inatçı kişiliğine şahit oluyorsunuz. Taktikle ilgili konuşmaları okuyunca bugün Barcelona’nın nasıl olup da böyle oynadığını anlıyorsunuz.

Beni en çok etkileyen, Hollanda’nın 1986 Meksika Dünya Kupası’na katılamaması sonucu Milli Takım Teknik sorumluları Leo Beenhakker ve Rinus Michels’in önemli lig takım T.D leriyle yaptığı toplantıya dair değerlendirme oldu. Aynen aktarıyorum;

“..Hayır, futbolcular kafaca hazır değillerdi, oyuncular bir süredir doğru eğitimi almıyorlar. Bunu yıllardır duyuyorum.Ama sonra soruyorum, son birkaç yıldır gençlerin eğitiminden kim sorumlu? Feyenord’un genç takım hocası, örneğin Mario Been’in hocası kimdi? Ve sonra Ajax’ın, Frank Rijkaard’ın? Kesinlikle: geleceğin milli takım hocası ( Leo Beenhakker).”
Sonra aklıma 2005 yılı U17 Avrupa Şampiyonu, Dünya 3.sü Milli Takım hocası kimdi diye sormak geliyor? Peki bugün eğitimsizlikten yakınan A Milli Takım hocası kim?
Bir yanda 1986 da bu tartışmaların yapıldığı Hollanda, bir yanda 2012 yılında bu tartışmaları yapan Türkiye. Son yılların en kötü Hollanda’sına yenilmemiz sizce de normal değilmiymiş.

Unutmadan eklemek lazım, kitap Ege Güngör'ün çevirisiyle İthaki yayınlarından çıkmış ve dönemin İthaki yayınları editörü Barış Tut'un Aykut Kocaman'la benzer bir çalışma yaptığı "Kocaman Bir Adam" kitabına da esin kaynağı olmuş. 

17 Ekim 2012 Çarşamba

Eğitim Şart!


Macaristan’a 3-1 yenildiğimiz maçın ardından açıklama yapan Abdullah Avcı, istifa edip etmeyeceğine  ilişkin bir soruyu ;“Türk futbolunun sorunu teknik direktör değiştirme sorunu değildir, eğitim sorunudur” diyerek cevapladı.

Sanırım şu hayattaki en kötü şey –en azından benim için – zekanın küçümsenmesi. Abdullah Avcı’nın açıklamalarını düşününce aklıma bir kaç soru geliyor?
  1. TFF eğitim direktörü Tolunay Kafkas mı yoksa Abdullah Avcı mı?
  2. Madem eğitim sorunu var, neden hedef gruptan 1. çıkmak olarak kondu?
  3. A milli takımda Avrupa’da oynayan/oynamış hatta oralarda yetişmiş ( eğitim eksiği olmayan ) oyuncular doğru kullanılıyor mu?
  4. Hedefi yanlış belirleyen, eğitimli(!) futbolculardan verim alamayan bir teknik direktörün oluşturacağı “eğitim sistemi” ne kadar başarılı olur?

Aslında Abdullah Avcı milli takımın başına geldiğinde sevinenlerdendim. Gençlerle çalışmış ve başarılı olmuş, İBB ile kendisinden söz ettirmiş bir teknik direktördü. Baktığımızda İBB nin en büyük özelliği “haddini bilerek” oynamasıydı. Nedense milli takımda daha farklı bir felsefe belirlerdi. 

Sanırım futbolda en çok tartışılan konulardan biri de  taktiği eldeki oyuncu grubu mu belirler yoksa teknik direktör kendi sistemini mi kurar? Söz konusu milli takım olunca, oyuncu grubuna uygun taktiğin ön plana çıkmasından yanayım.Çünkü milli takıma transfer yapmak çok da mümkün değil. ( başka milliyetten birini vatandaş yapmak gibi alternatifler mevcut tabi) Dolayısıyla “milli takım oyun tarzından” bahsetmek çok da mantıklı gelmiyor bana. Sonra bir de çıkıp “eğitim sorunu”ndan bahsetmek hiç samimi gelmiyor.  Eğitimlerinden yakındığın oyunculara bir oyun tarzı dayatmak ne kadar mantıklı?

Abdullah Avcı , sonuçlar ne olursa olsun futbol kamuoyunu -eğitimli/eğitimsiz farketmez- eldeki ile yapılabilecek en iyisini yaptığına ikna edemediği için başarısızdır ve Türk futbolunun geleceğini bu kişiye emanet etmek sorgulanmalıdır. Üstelik Selçuk İnan gibi bir oyuncuya taktiksel bir yer bulamamak, "rakibi iyi analiz ettik" dediği Hollanda maçında Robben'in karşısına Hamit'i koymak ve maç boyunca bundan vazgeçmemek gibi enteresan hamleleri varken.

Sonuç itibariyle şu çok açık ki Abdullah Avcı bir hayalkırıklığı yarattı. Ancak yine açık ki, şu an için o koltuğa ondan daha iyi bir aday da görünmüyor. Bir yandan da Avcı’nın da dediği gibi bu “yönetimsel” ve “altyapısal” sorunlar oldukça, kimin geldiği de önemli değil. Asıl sorgulanması gereken, bu sorunları bilerek ve çözme niyetiyle gelip de hedefi yanlış koyup, doğru hamleleri yapamamanın  futbolumuzun geleceği hakkında yarattığı karamsarlık. 

9 Ekim 2010 Cumartesi

Milli Takım Almanya Günlüğü

Aslında maça başlamadan sonuç 3-0 Almanya lehine olacak denilseydi dahi, kafamızda oluşacak milli takım oyunu, bugün sahada gördüğümüz gibi asla olamazdı. 4-1-4-1 düzeniyle oynayan milli takımın bu sistemi için pek fazla yorum yapamam belki ama, sistem buysa seçilen oyuncuların neden seçildiği konusunda ciddi soru işaretleri ile eleştiririm.

Kadromuz: kalede Volkan Demirel, geri dörtlüde Gökhan Gönül, Ömer Erdoğan, Servet Çetin, Sabri Sarıoğlu, önlerinde libero mevkili Mehmet Aurelio, Sağ açık Özer Hurmacı, Sol açık Hamit Altıntop, ortada defansa da yardım edecek Emre Belözoğlu, ileri uçta ise Halil Altıntop. Unutmayalım ki sistem 4-1-4-1. Yani genelde bu sistemi tercih etmeyen bir takım, bu sistemde oynuyorsa "ortada taktiksel anlamda önemli bir husus vardır" derim ben. Sanırsam bu hususda şu, daha önce Rusya'nın başındayken Hiddink oynadığı iki Almanya maçınıda kaybetti ve top kontrolünü Almanya'ya vererek kaybetti. Yani defans yapmayı tercih etti. Bu sefer elinde daha hücümcu Türkiye varken, topun kontrolünü kendi takımında tutmayı tercih edip, rakibi oynatmamayı tercih etti.

Maç başlamadan hemen önce, takımlar seramonideyken, milli takımımızın maça hızlı başlayıp, pres yapıp, yırtıcı oynayıp ilk 10-15 dakikada bir gol bulmasını beklediğimden bahsediyorken maç başladı. Maç başladı ve uzun yıllardır izlemediğimiz bir milli takım izlemeye başladık, takım ne savunma yapabiliyordu, ne hucüm yapabiliyordu ne de ayağında top tutabiliyordu. İlk yarı boyunca izlediğimiz maç, tamamiyle Almanların istediği oyundu ve biz buna el pençe divan bir şekilde göz yumuyor, hiç birşey yapamıyorduk. Birde sanki herşey yolunda illa bir sakatlık çıkacakmışcasına Aurelio sakatlanınca, ısrarla beklediğimiz, umut bağladığımız herşeye de büyük bir balta iniyordu.

İkinci yarının başlaması ile, inen bu baltanın ne kadar doğru olduğu gözlerden kaçmadı. 90 dakika boyunca sadece 15-20 dakikalık bir süreçte istediklerimizi yapabildik. 50 ila 65-70. dakikalar arası, ileriye dönük ve mücadeleci oynadık, haliyle böyle oynayınca da pozisyonlara girebildik. 53. dakika mutlak suretle maçın kırılma dakikasıydı. Ömerin ileriye şişirdiği topta kaleci ile karşı karşıya kalan Halil Altıntop kardeşimiz gol vuruşunu gerçekleştiremedi. Zaten Mesut'un attığı ikinci golden sonra tamamen dağıldık ve skoru ilan edense ilk golün sahibi Klose oldu. Solda oynamanın ilk deneyinimini geçtiğimiz Şampiyonlar Ligi maçında ilk defa tadan Hamit, etkisiz Özer, özelliklede Halil tercihi gerçektende skandal niteliğinde olabilir. Yada bu gece izlediğimiz herşey, Arda Turan'ın menaceri tarafından düzenlenen "Milli Takım Arda'ya muhtaç!!" düşüncesi adına yapılmış bir komplo da olabilir. Öyle ya bu tarz Ali Cengiz oyunlarını pek bir sever kendisi.

Şimdi bu Altıntop kardeşlerin Türk Milli takımını seçmesine, tarihlere filan bakıyordumda, ben bu adamlara bir türlü ısınamadım. Özellikle de Halil'e. Yani şunu anlamakta sıkıntı çekiyorum ben. Çocukluktan beri Forvet takıntısı olan bir ülkenin Milli Takımında, bu kadar beceriksiz, oyun disiplini kopuk olan ve K'lautern'deki günlerin mirasını yiyen bir adamın oynaması bana göre o millete haksızlıktır. Sırf gurbetçi, Alman ekolünün altyapısı ile pişmiş mantığı ile 2003&2006 yıllarında K'lautern'de ki attığı 91 gol yüzü suyu hürmetine 2010 yılında grup birinciliği için önemli olan bu maçta Halil'in ilk 11'de çıkması kandırmacadır, düzenbazlıktır. Hamit cephesindeki görüşlerimse açıkcası Van Gaal sonrası çok değişti. Hamit, oyununu gerçekten değiştirdi. Sistemler, taktikler, oyun düzenleri, tüm bunları biliyordu belki ama saha duruşu nedir bilmiyordu. Yetenekli olmasına rağmen, yeteneğini nasıl kullanacağı bilmiyordu. Van Gaal Baba sağolsun hepsini öğretti ona. Ona bakışım Van Gaal sonrası daha olumlu.

Mesut Özil 21 yaşında. Hatta benden aylar bazında küçük. Şuanda olduğu konumsa gerçekten o yaştaki bir oyuncu için inanılmaz. Dünya'nın en iyi........ diye giden listede adı yer alıyor. Herşeyi bıraktım ve sadece empati yapıyorum. Ben Mesut olsam ne yapardım, ne ederdim, nasıl davranır, ne söylerdim diye düşünüyorum. Sonra açıp bakıyorum Mesut neler yapmış, nasıl davranmış, neler söylemiş diye. İnanın bana Türk oğlu Türk ben, Mesut gibi davranamayacağım kanatine varıyorum. Bence yaşınız ne olursa olsun, sizde bunu yapmayı deneyin. O zaman sizde benim gibi bu gecenin Mesut adına keyfini yaşayanlardan olacaksınız.

18 Şubat 2010 Perşembe

Hiddink,Rijkaard,Mourinho.. Fark?

17 Şubat 2010 tarihine üzücü bir not düşmek istiyorum. Belki yıllar evvel başladı bu furya, belki futbolumuzu geriye götürdü, belki bizi daha popüler yaptı. Ama yorumcularımızın manteliteleri hiç ama hiç değişmedi. Dün, "Tigana"lar, "Lucascu"lar, "Del Bosque"lerdi, bugün "Daum"lar, "Rijkaard"lar, yarınsa "Hiddink"ler, "Mourinho"lar ; ya da kendilerini öyle görenler mi desem daha doğru olur? Hep kelle kopardılar, ta ki kopan kelle kendilerinin ki olana değin. Eskiden olsa, "En başarılı dönemi! Gelmez Türkiye'ye" diyeceğimiz başarılarla dolu futbol adamları, futbolcular, artık ülkemizi de tercih listelerine eklediler bile. Bunun farkında olacak yorumcular acilen aranmaktadır!!.. Hiddink, futbolumuza, daha bir futbol katar. Kellesi mi? O, ilk hazırlık maçında gitti bile..!!

17 Şubat 2010 Çarşamba

Milli Takımın Yeni hocası #3


3 Aralık Tarihli Yazı:

Milli Takımın Yeni Hocası #2

O zaman temenniydi şimdi gerçek oldu.Bakalım klüp milli takım entegrasyonu ne olacak? İzleyip göreceğiz. Oğuz Çetin ve Engin İpekoğlu'da böyle bir teknik adamla çalışma şansını yakalayacaklar. Oğuz Çetin için Fatih Terim'den sonra ikinci bir büyük tecrübe olacak.Resmi açıklamada yok ama Altyapıda Ersun Yanal olacaksa Türk Futbolu'nun geleceği parlak olacaktır.

3 Aralık 2009 Perşembe

Milli Takımın yeni hocası #2


Aynı başlığı kullandığım ilk yazıda Aragones’in bu pozisyon için uygun olabileceğini belirtmiştim. Bugün de bir başka alternatif geldi aklıma. Aslında ilk günden beri herkesin gönlünde yatan aslan 0. Guus Hiddink. Başarılı olmasının yanı sıra “Hollandalı” olması benim yazıma konu olmasının asıl sebebi.
Galatasaray’ın Başında Rijkaard ve Neeskens var. Altyapı Koordinatörü Evert Jan Derks oldu. Bir dönem Galatasaray, tüm yabancılarını Rumenlerden –hangileri olduğunu çok iyi biliyoruz- seçmişti ve başarı gelmişti. Bugün baktığımızda da teknik kadroyu aynı ülke vatandaşlarından seçerek en alttan en üste kadar bir birliktelik sağlama çabası içerisinde.
2002’de katıldığımız Dünya Kupasının iskeleti 2000 yılı Avrupa Şampiyonu GS’ye ait idi. Bundan çok çok yıllar önce Ajax, Hollanda milli takımının iskeletini oluşturuyordu.
Bugün Hiddink’in takımın başına gelmesi, GS’nin oluşturacağı iskelet ile Milli Takım’ın başarılı olmasını sağlayacaktır diye düşünüyorum. Bir nevi bütünleşme sağlanmış olur.
Her ne kadar Hiddink’e teklif yapıldığı ve olumsuz yanıt alındığı söylense de ve hatta Hiddink’in kariyerinde kötü bir Türkiye macerası bulunsa da üzerinde dikkatlice düşünülmesi gerekiyor. Hiddink olmasa bile gelecek kişinini kulüplerimizin futbol sistemlerine uygunluğunun gözetilmesi gerekir diye düşünüyorum.

18 Kasım 2009 Çarşamba

Milli Takım'ın yeni hocası


Milli Takımın başına kimin geleceği henüz belirsizliğini koruyor. Aslında benim ilk tercihim Oğuz Çetin veya Metin Tekin olurdu(veya her ikisi de!). Ancak bu koşullarda bunun olması pek mümkün gözükmüyor. Bu durumda aklıma Avrupa Şampiyonu teknik direktör Luis Aragones geliyor. Fenerbahçe’de başarılı olduğunu söylemek mümkün değil . Ancak kulüp takımını çalıştırmakla milli takım çalıştırmak birbirinden az da olsa ayrı meziyetler gerektirir sanırım. Bu durumda 4 sene çalıştırıp da Avrupa’nın zirvesine taşıdığı ve hatta yenilmezlik rekoru kırdığı bir milli takım örneği varken üstelik ülkemizde çalışarak oyuncular hakkında fikir edindiğini de varsayarsak Luis Aragones, Türk Milli Takımı’nın başında başarılı olabilir. Hem belki Fenerbahçe ile olan tazminat sorunu ve Avrupa’nın Türk futbolu üzerindeki olumsuz izlenimi de bu yolla aşılmış olur.

2 Kasım 2009 Pazartesi

Jem (Cem) Paul Karacan



Cem Paul Karacan Londra doğumlu bir Türk. Daha doğrusu babası Türk annesi İngiliz.Reading altyapısında oynamış. 1989 doğumlu. 2004 yılında henüz 15indeyken Galatasaray'a gelmiş ama o yaşta dilini bile bilmediği bir ülkede oynamaya dayanamamış ve geri dönmüş.Bournemouth ve Milwall'da kiralık olarak da oynamış. Türkiye Ümit Milli Takımı'nın Ermenistan ile oynadığı maçta yedek soyunmuş. Bakalım gençliğinde reddettiği fırsatı tekrar yakalayabilecek mi?

29 Ekim 2009 Perşembe

Türk Futbolu

Amblemden de görebileceğimiz gibi TFF, Cumhuriyetle aynı yaşta. Demokrasimiz ne halde ki futbolumuz ne olsun dememek lazım.

Bugünun tatil olmasının avantajını hissettim.NTVSpor'da yayınlanan programı izledim. Oğuz Çetin,Mustafa Doğan,Cem Dizdar,Saffet Sancaklı ve Rıdvan Dilmen; Güntekin Onay ve Ercan Taner in moderatörlüğünde Türk futbolunu masaya yatırdılar. Ekolden altyapıya ve Milli Takım'a kadar birçok konuyu konuştular. Keyifle dinledim.Her biri farklı açılardan bakarak farklı noktalara değindiler.Söyledikleri üzerine yorum yapmayacağım.Ancak futbol adına değerli sayılan bu insanların söylediklerinin TV programıyla sınırlı kalması beni düşündüren.Bu programda konuşulanlar döküman haline getirilip ilgili kurum/kişilere ulaştırılıyor mu?.Futbol Şurası,konferanslar,paneller düzenleniyor mu? Oluşturuluyorsa burada konuşulanlar gerçekleştiriliyor mu? Konuşması güzel ama benim asıl merak ettiğim böyle bir bilgi birikiminin olduğu ortamda neden harekete geçmiyoruz.Tüm konuşulanlara rağmen programın sonunda Milli Takım'ın başına yabancı antrenör gelsin, Türk gelirse çok yıpratılır deniliyor.Neden yanlışlar yaptığımız kabul edilip kendimizi değiştirmiyoruz da yan yollara sapıyoruz.

İngiltere'de bulunduğum dönemde bir dergide yayınlanan yazımı postlara eklemiştim. İlk etapta benden yazmam istenen konu Türkiye'nin Abromvich'i kim olacak? şeklinde idi.O zaman gerekli bilgileri edinemediğimden yazamadım. Ama şimdi benim aklıma başka bir soru geldi. Türkiye'de Futbol Devrimini kim gerçekleştirecek? Futbol üzerinden oldukça güzel para kazanan bu insanlar ne zaman kazandıklarını futbola geri yatıracak? Kim sadece konuşmaktan vazgeçip harekete geçecek ve o iş öyle değil böyle yapılır deyişini teoriden pratiğe çevirecek?