ispanya etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
ispanya etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

8 Haziran 2012 Cuma

Başlıyor...

Başlıyor da bana mı başlıyor? tepkilerini verenler çıkacaktır mutlaka. Görüşüme göre, belki de tarihimizin bireysel anlamda en azından en iyi orta saha oyuncularına sahip olan milli takımımızın burada boy gösteremeyecek olması can sıkıcı gelebilir elbet. Şöyle bir düşünelim, Hamit-Nuri-Mehmet Topal-Arda, bakıldığında La Liga da Barcelona hariç en iyi takımlarda boy gösteriyorlar. Ben bazen Fildişi Sahillerine benzetiyorum Türk milli takımını, bireysel anlamda başarılı olup, milli takım olamama olgusu...

Her neyse, tabi ki her futbolsever gibi, Türkiye olsun ya da olmasın, sabırsızlıkla bekledik bu anı. Polonya-Yunanistan gibi enteresan bir maçla başlayacak olması da ayrı bir can sıkıntısı yaratabilir. Ancak, futbol bu, beklenenin aksine de çıkabilir her şey. Ama en büyük merak konusu yarınki maçlar, Almanya,Portekiz ve Hollanda üçlüsünden biri elenecek bu grupta. Danimarka yı da hor görmemek lazım tabi, işleri çok zor olacak ama bu aşikar. Favori yine İspanya sanıyorum ancak ben bu kez Almanyanın bu kupayı kazanabileceğini düşünüyorum. En merakla beklediğim bireysel performans ise, geçtiğimiz sezonda İngilterede olağanüstü işler yapmış olan Robin Van Persie olacak. O formu devam ederse, Arsenal li Song un da yerini alabilecek Schneider de varken, Hollanda neler yapamaz ki diye de düşünüyorum. Walcott ile Robben i kıyaslamıyorum bile.

Değişik bir sezon oldu bizim için, olmaya da devam ediyor aslında, ama bu yaklaşık 1 aylık turnuva her şeyin rengini değiştirecektir bir anda, futbol tutkunları için...

12 Temmuz 2010 Pazartesi

And The Winner Is


İnsanoğlu(ben dahil) bencil efendim. Dövünüp durduk "Bu ne biçim futbol! Dünya kupası bu değil!" diye. Ama bitti işte. Şimdi utanmasak, her daim dilimizden düşürmediğimiz vuvuzelayı bile özlediğimizi söyleyeceğiz ama allahtan o aşamaya henüz gelmedik. Gelenlere yada gelecekler dostlara ise şimdiden selam olsun.

3.lük maçını izleyen arkadaşlar, finali izlerken "of"layıp, "puf"lamışlardır kanımca. Çünkü ben aynen de dediğim gibi yaptım. Forlan'ın o enfes gölü esnasında Pascal ile telefonda önemli bir konu konuşuyorduk. Gol olduğunda garip sesler yükselmeye başladı ikimizden de. O an o konunun zerre önemi kalmamıştı. "of beaaa" , "o ne öyle beaa", "gole bak ulan" tarzı sesler, varsa şayet ülkemizde telekulak denen şey ve olası bizi dinlemeye filan aldılarsa eminim vazgeçirmiştir onları bizi dinlemekten. Final gelip çattığında ise benzer sesler sıkıntılı tonlara dönüşüyordu.

Bunu birazda finalin stresi, 2.lük maçının ise rahatlığına bağlamak mümkün tabi. 23. dakikada 4 sarı kart çıkmışken bunları takımların 2'şer 2'şer paylaşması gerginliğin göstergesi gibi. 4 yılda bir gelinebilecek bir yerdesiniz ve telafiniz olmayabilir. Oyuncu psikolojisini de az biraz anlamalı.

Tüm bunlara "pekala" diyoruz ama dün gece ki Hollanda'da yenir yutulur gibi değildi. Şimdi oyuncuları da anlamak lazım dedim ama turnuva boyunca, Ali Ece'nin tabiri ile "Total Kontrol"e dönen oyunlarının belkide en beterini izledik. Yanlış zamanda patlak veren bu durum malesef Hollanda'nın 3. defa eli boş dönmesi gerçeğini hayata dönüştürdü.(Hele Robben'in 2 tane karşı karşıya ve %100 net pozisyondan yararlanamaması akla ziyan).

Turnuva başında Favorim başlıklı yazıda belirttiğim favorimin kupayı kazanması benim adıma ayrıca bir mutluluk kaynağı olurken, 2008 Avrupa Şampiyonluğu ardından 2010 Dünya Şampiyonluğu'nu da kazanan İspanya'ya tebrikler. İlk maçında yenilerek kupayı kazanan ilk takım oldu Dünya Kupaları tarihinde. Cruyff'un yarattığı sistemle yetişen ekol için, dün hayal ve hedef olarak koyduğu her şeyi bir bir gerçekleştiriyor. Aslında ülke olarak İspanyolların spor alanında atakları göze çarpıyor. Tenisde Nadal, Baketbol'da Gasol, Motocross'da Lorenzo örnekleri aslında onların sporun birçok alanında ne kadar başarılı oldukları ve ülkede ki spor devriminin kanıtları.

Her şey istatistik değil futbolda, bazen kağıt üzerinde üstün olan takımlar olmadık yenilgiler alabiliyorlar ama istatistik de olmazsa olmaz. Finalin istatistiklerine de bakıldığında göze çarpan ilk unsur sarı kartlar oluyor. 14 sarı kartla final tarihine geçen maçta, özellikle de Jong'un Karatekid'den esinlenme uçan tekmesi, gerekli cezayı alsaydı, "Zidane Kafası" tarzı bir etki yaratabilirdi.

Son olarak da hayatımıza, Üründülzela'dan kalma boşluklar için bize önerilmiş ahtapot Paul devşirmesi girdi. Hayvanat herşeyi bilmişmiş falanmış. Onun içinde bir istatistik yapılmış, okumuştum biryerde. Genelde hep sağ tarafa yöneliyormuş. Artık olmadık komplolar üretilir ki haber bültenlerinde papağanına, zürafasına aynı deneyi yaptıran sevgili girişimcilerimizi de izledik. Sonumuz hayrola.

Kaynak: İstatistik fotoğrafı, BBC Türkçe Fan Sayfası'ndan alınmıştır.

17 Haziran 2010 Perşembe

Teknik&Dayanıklılık



Uzun zaman oldu, birşeyler karalamayalı buralarda.. Bir de enteresandır ki, siteye ulaşamıyordum bir kaç gündür.. Neyse ki bir şekilde halloldu da, ben de nihayet 9.15 in yazılarını okuyabilme şansına sahip oldum.. Öncelikle kendisine buradan -özellikle benim- blogdaki boşluğumuzu doldurmasından dolayı teşekkürlerimi sunuyor, "ellerine sağlık" diyorum. Gelelim Dünya Kupasına.. Arkadaşlarımızın belirttikleri gibi, ortak bir fikirle sıkıcı futbol oynanıyor ve Dünya Kupası hiç keyif vermiyor.. Bu böyleydi ancak bir çok futbolsever, bunlardan bir tanesi de benim, daha Brezilya, İspanya gibi takımlar oynamadılar diye düşünüyorduk.. Brezilyaya değinmeden, İspanyaya atlıyorum... Ki, İspanya birçok kişinin de favorisiydi..

İki G. Amerika, iki de Avrupa takımından oluşan grubun ilk maçında Şili, Honduras ı 1-0 la geçti ve 3 puanı kaptı.. Bu zaten çok da beklenmedik bir sonuç değildi.. Öğleden sonraki maçta, grubun ilk iki sırasını paylaşması beklenen Avrupa ekipleri, İspanya ve İsviçre karşılaştılar. Son Avrupa şampiyonu İspanya o bildiğimiz tekniğe dayalı, üstün ve baskın futbolunu yansıtmaya çalışırken; dikkatimi çeken bir şey oldu.. İspanya eleme maçlarındaki, Avrupa Şampiyonasındaki o pas trafiklerini dün yeterince işleyemiyordu.. 4-5 pas sonunda ya bir uzun pas deneniyor, ya defansın arasına top atmaya çalışıyorlar ya da uzaktan şut deniyorlardı.. Xabi Alonso ve David Villa benim gözümde çok kayıplardı.. Alonsonun direkten dönen bir topu var ancak, nerede o Sociedad ın lideri Alonso?? Iniesta ve Xavi Barcelonadaki gibi olsa da, Messi nin Arjantinli olması problemmiş gibi görünüyordu..


Gelelim asıl galip gelen tarafa.. İyi bir savunma anlayışıyla maça başlamıştı İsviçre.. Pozisyon verseler de çok çok etkili olabileceği anlar yaşayamadı İspanya. Yaşadıklarında da Benaglio başarılıydı. İkinci yarının başlarında buldukları golde, Erenin Pique nin yüzüne gelen tekmesinin büyük katkısı olduğunu düşünüyorum ama, istemsiz yapıldığı da aşikar. Golden sonra İspanyanın nasıl olsa atarız havasına bürünmesi İsviçrenin kendine güveninin artmasını da sağladı benim bakış açımda.. Del Bosque nin sahada en iyi görünenlerden biri olan Silva yı oyundan alıp Torres i sokması da, İspanyayı yavaşlatan hamlelerdendi. Villa yı çıkarmak da olmazdı belki ama o kadar kalabalık bir orta sahaya da ihtiyaç duymamalıydı 1-0 dan sonra.. Sonuçta İspanya golü bulamadı ve İsviçre 3 puanı kaptı... Şili ile birlikte tepeye yerleşti.. Şimdi Şilinin o hızlı oyunu İspanyaya sökecek mi diye düşünmeden edemiyorum.. Ancak Hondurasın dağınık savunmasıydı belki de Şiliye bu imkanı veren..


Sonuç olarak vardığım kanıyla noktalıyorum bozmuş olduğum suskunluğumu.. Teknik de bir yere kadar varmış, hırsın yanında.. Fizik gücü düşük bir kadro, dayanıklılıkla karşılaşınca sonuca gitmekte zorlandı.. Hitzfeld, İsviçre ve gurbetçilerimiz, Mesuttan sonra alkışı yeniden hakettiler... 2. maçlarla beraber keyif katsayısının da yükseleceğine inanıyorum, herkese keyifli ve istekli seyirler...