31 Ekim 2009 Cumartesi

Futbol Nostalji

Doğum günüm hafta sonuna denk gelince soluğu İzmit’te ailemin yanında aldım. Rakı ve balık kaçınılmazdı. Daha sonra ortaya fotoğraflar çıktı. Sohbet esnasında babam belki birçok kez anlattığı bir anısını anlattı. Hasan Akçaylı isimli arkadaşı Ödemiş Gençlik’ten Altay’a transfer olmuş bir kaleciydi. Mustafa Denizli ile birlikte oynamıştı. İnternet sağolsun şu anda Denizlispor Gençlik Geliştirme Merkezinde kaleci antrenörleri sorumlusu olduğunu öğrendik.

Bu esnada Hasan Ağabeyin birçok teknik direktörle çalıştığını da gördük. Bunlardan birisi de bir dönem Polonya’ın Pogon takımını yönetmiş Ömer Kaner. Zamanında Pogon’un aldığı başarılı sonuçlar, başında bir Türk antrenör olmasından ötürü basına yansımıştı. Pogon kalecisi Radoslaw Majdan ise blogun diğer yazarı Pascal’ın beğenisini kazanmıştı. Karşıyaka doğumlu ancak Göztepe’ye sempati duyan Pascal’ın hislerini paylaşan yönetim Majdan’ı transfer etti. Daha sonra Göztepe soyunma odasına maçtan önce haciz memurlarını geldiği maçta Majdan 5 gol yemiş ve Göztepe Fenerbahçe’ye 5–0 kaybetmişti. Umarım yanılmıyorumdur Sevgili Pascal…

Bu arada Kurban Bayramı, Denizli’ye gidip bir hemşehriyle röportaj yapmak için güzel bir zaman olabilir..Bilgine…

30 Ekim 2009 Cuma

Kuzey Londra Derbisi



Bu haftasonu Arsenal-Tottenham maçı var.Bahisler Arsenal'i açık ara favori gösterse de bunun da bir derbi olduğunu unutmayalım. Skysports bu derbiden önce iki takım arasındaki maçlarda atılan en güzel on gölü vermiş:

Adebayor 2007 (Arsenal)
Liam Brady 1978 (Arsenal)
Cesc Fabregas 2007 (Arsenal)
Dennis Bergkamp 1996 (Arsenal)
Thiery Henry 2002 (Arsenal)
David Bentley 2008(Tottenham)
Paul Gascoigne 1991 (Tottenham)
Jermaine Defoe 2004 (Tottenham)
Jermaine Jenas 2008 (Tottenham)
Aaron Lennon 2008 (Tottenham)

Bu noktada sanırım youtube desteği gerek. Orasını size bırakıyorum artık. İlgimi çeken nokta bir takımdan 5 diğer takımdan isim verilerek biraz ortayolculuk yapılmış sanırım. Bunca yıllık rekabette en güzel gollerin çoğunun son 5-6 yılda atılmış olması de enteresan.

Böylece bizde derbi öncesi yapılan haberler ile yurtdışındakileri de karşılaştırma fırsatı da bulmuş olduk.

PFDK #2

Şimdi bir şey farkettim ki, sadece Galatasaray için yorum yapmışım. Sanki Fenerbahçenin yaptıklarının arkasındaymışım gibi algılanmasın. Neydi o çakma Brezilyalı Cristian' ın üzerindeki o asabiyet? Arda' ya ters bir şeyler yapabilmek için fırsat kolladı. Maç öncesi aralarında geçen tatsızlıkların da sebebi bu adammış. Hakemin kafasını yaranlar, dakikalarca küfür edenler de yine Saraçoğlu stadında oturanlardandı. Bu arada şunu da söylemeden geçemeyeceğim, Arda'nın o günkü performansı gerçekten çok kötüydü, bunun sebebini sorguladığımızda da "Helal olsun Arda" demem gerekiyor. Agresif tavır takınmadan hep sessiz kalıp her yerden tam zamanında uzaklaşmasını bildi. Ama tabi bu tutum da agresif futbolunu gösterememesine sebep oldu. Umarım zamanla her ikisini bir arada yaşayabilecektir. Daha yaşı genç ve çok yetenekli. Maçın sonucuyla ilgili de bir şey yazayım aradan 1 hafta geçmesine rağmen; sahayı daraltanlar: 3, sorumluluktan kaçanlar: 1. Keşke bunca şeyi sadece 3-1 için yazabilmiş olsaydım...

PFDK

"Fenerbahçe-Galatasaray arasında oynanan maça ilişkin olarak PFDK, Galatasaray'a para cezası, Keita'ya 3 maç ceza verdi. Fenerbahçe'ye ise 2 maç seyircisiz oynama cezası ve Bilica'ya 3 maç men cezası verildi.."

Şimdi, bunlar birer yaptırım olarak görülüyorlar sanırım. Öncelikle Galatasaray' a toplamda 20000 liraya mal olan cezadan bahsedelim. Bunun 15.000 lirası taraftarlarının neden olduğu saha olayları nedeniyle; 5.000 lirası ise müsabaka sonrasında yapılan basın toplantısına futbolcu katılımını sağlayamamasından dolayı talimatlara aykırılık nedeniyle verilmiştir. İlginç bir durum değil mi? Zamanında UEFA Kupası, Süper Kupa kazanmış bir klüp olarak Galatasaray, Fenerbahçe karşısında mağlup olup basın toplantısına futbolcu sokamıyor. Ben, bundan şunu anlıyorum malesef: "Boşverin zaten yenilmişiz, veririz 5.000 lirayı hallederiz" Peki, bu para çok küçük bir meblağ olabilir bir futbol klübü için ancak bir futbol klübü için profesyonellik bu olamaz. Yalnızca şunu belirtmek istiyorum, lütfen bir gün denk getirip Spormax' te İngiltere Ligi özet görüntülerini izleyin. Görüntülerden sonra ki teknik direktör ya da futbolcu açıklamalarını dinleyin. Zaten her şeyi özetleyecektir. Ben yine de izlenimimi kısaca yazayım. Her konuşan yalnızca takımı ile ilgili yorum yapar ve karşı takım için yalnızca tebrik mesajı iletilir. Hakem hakkında iyi ya da kötü herhangi bir yoruma ben henüz denk gelmedim. Sonuç olarak böyle komik para cezalarını yiyerek daha da komik duruma düşen Türk futbol klüplerinin hepsine sesleniyorum. Aynı zamanda Federasyona da... Madem bu paraları gözden çıkarıyorsunuz, bir yerde biriksin ve amatör klüplere yardım olsun mesela... Belki daha profesyonel klüpler girer piyasaya da sizler de zamanla örnek alıp, bunu ceza adı altında değil, yardım adı altında ödemeye başlarsınız.

Son bir cümle de Keita için yazmak istiyorum. Geldiği günden beri benim için şımarık bir insandan daha öteye geçemeyen bir oyuncu. Evet, söylenenler sonuna kadar haklıdır, bana böyle bir yorum yapmak asla düşmez ama bu yorum değil bir fikirdir. Roberto Carlos gibi bir futbolcu -bu Fenerbahçe forması giyiyor da olsa- belki maç izlemeye başladığımızdan beri hep bir idol olarak benimsediğimiz bir oyuncuya, sen Keita da olsan öyle bir darbede bulunmaya hakkın olamaz, bu zaten bir hak olamaz. Topu alıp hakem masasına taşımandan hiç bahsetmiyorum bile. Gönül isterdi ki senin o insanı aşağılayıcı çalımlarından bahsediyor olabilseydim...

Profesyonellik nasıl olur sanırım ben de bilemiyorum ama malesef nasıl davranıldığında kaç para ceza veriliyor, kaç maç saha kapatılıyor artık ben de biliyorum. Zaten toplu ortamda maç izlerken dikkat edin bu tip durumlarda çevredeki yorumlardan da öğrenebilirsiniz cezanın ne olacağını :))

29 Ekim 2009 Perşembe

Türk Futbolu

Amblemden de görebileceğimiz gibi TFF, Cumhuriyetle aynı yaşta. Demokrasimiz ne halde ki futbolumuz ne olsun dememek lazım.

Bugünun tatil olmasının avantajını hissettim.NTVSpor'da yayınlanan programı izledim. Oğuz Çetin,Mustafa Doğan,Cem Dizdar,Saffet Sancaklı ve Rıdvan Dilmen; Güntekin Onay ve Ercan Taner in moderatörlüğünde Türk futbolunu masaya yatırdılar. Ekolden altyapıya ve Milli Takım'a kadar birçok konuyu konuştular. Keyifle dinledim.Her biri farklı açılardan bakarak farklı noktalara değindiler.Söyledikleri üzerine yorum yapmayacağım.Ancak futbol adına değerli sayılan bu insanların söylediklerinin TV programıyla sınırlı kalması beni düşündüren.Bu programda konuşulanlar döküman haline getirilip ilgili kurum/kişilere ulaştırılıyor mu?.Futbol Şurası,konferanslar,paneller düzenleniyor mu? Oluşturuluyorsa burada konuşulanlar gerçekleştiriliyor mu? Konuşması güzel ama benim asıl merak ettiğim böyle bir bilgi birikiminin olduğu ortamda neden harekete geçmiyoruz.Tüm konuşulanlara rağmen programın sonunda Milli Takım'ın başına yabancı antrenör gelsin, Türk gelirse çok yıpratılır deniliyor.Neden yanlışlar yaptığımız kabul edilip kendimizi değiştirmiyoruz da yan yollara sapıyoruz.

İngiltere'de bulunduğum dönemde bir dergide yayınlanan yazımı postlara eklemiştim. İlk etapta benden yazmam istenen konu Türkiye'nin Abromvich'i kim olacak? şeklinde idi.O zaman gerekli bilgileri edinemediğimden yazamadım. Ama şimdi benim aklıma başka bir soru geldi. Türkiye'de Futbol Devrimini kim gerçekleştirecek? Futbol üzerinden oldukça güzel para kazanan bu insanlar ne zaman kazandıklarını futbola geri yatıracak? Kim sadece konuşmaktan vazgeçip harekete geçecek ve o iş öyle değil böyle yapılır deyişini teoriden pratiğe çevirecek?

Crystal Palace forması

When Saturday Comes'tan..Crystal Palace formasının geçmişinden bahsedirken, renklerin İngiliz futbolu için ne kadar farklı ve alışılagelmişin dışında olduğundan bahsediyor, bunu yaparken de bu renklere sahip en bilinen takımlardan birisinin Trabzonspor olduğunu belirtiyorlar. Daha sonra renklerde ufak bir değişiklik ile Barcelona'ya olan yakınlıktan söz edilmiş.

İşin ilginç yanı renklerin Büyük Britanya bayrağında da yer almasına rağmen başka takımlar tarafından tercih edilmemiş olması.Benim İngiltere liginden en çok rastladığım renkler mavi ve beyaz. Sebebini bilmiyorum.

O karşılıksız sevdiğimiz takımların renkleri, formaları,armaları arkasında yatan hikayeler neler acaba

27 Ekim 2009 Salı

Total Futbol V1.01

Fenerbahçe-Galatasaray derbisinin üzerinden 2 gün geçti.Ancak yazma fırsatı bulabiliyorum.Öncelikle Fenerbahçe'yi tebrik ederim.

Asıl meseleye gelince. Rijkaard bazıları tarafından B Planı olmamakla eleştirilmişti ve böyle giderse takımın düşüşünün devam edeceğini söylemişti. Çeşitli spor yazarlarımız da buna karşı çıkmıştı ve Rijkaard'ın sistemine bağlı kalmasını doğru bulmaşlardı. Buna Rijkaard'ın kendisi de dahil. B Planımız elbetteki var ama sistemimizden memnunuz ve onu geliştirmeye çalışıyoruz diyerek eleştirileri savurdu ve iplerin elinde olduğunu gösterdi. Tek bir sorun vardı ki Türk spor medyasının kalitesizliği ve Türk sporseverinin sabırsızlığı.

Rijkaard teknik direktör değil diyenler de çıktı piyasaya, Rijkaard Go home diyenler de. Aslında bundan ayrı bir yazıda bahsetmek istiyıordum ama yeri gelmişken söyleyeyim, hani futbolcular 32sine geldiklerinde yaşlandılar bıraksınlar artık diyoruz ya sanırım 50 yaş üstü de futbol yorumculuğu yapmasa daha iyi olacak.

Rijkaard'a dönersek; futbolu ondan daha iyi bilmem sözkonusu değil,ama kendi blogumda bir iki gözlemimi yazmamın da sakıncası olmaz sanırım.

Galatasaray'ın en büyük zaafı orta sahası. Trabzon maçında bunun sinyallerini almıştık ve ben o zaman Emre gibi çok koşan,hırslı birine sahip Fenerbahçe orta sahasının pres ile Galatasaray orta sahasının oyun kurmasına engel olacağını öngörmüştüm. Buna bir de kanatlardaki ikili sıkıştırmalar eklenince Galatasaray'ın oyun kurması neredeyse imkansızlaştı. Sanırım Rijkaard'ın çözüm bulması gerekn nokta bu. Ayhan,Sarp ve Mehmet Topal'a pres yedikleri zaman ne yapmaları gerektiği, diğer arkadaşlarının onlara yardıma gelmeleri, nasıl pozisyon almaları gerektiği, bir oyuncu çok baskı altına alınırsa onun görevini üstlenecek alternatif oyuncular gibi konuları çözümlemesi gerekiyor.

Ben olsam Elano yu da dahil edip 4 orta saha oyuncusunu alır ve paf takımdan 6-8 kişi le pres yaptırıp topu kaybetmeme idmanı yaptırırdım. Belki de yapıyorlardır bilemem.Ancak bu bize gösteriyor ki Türk futbolcusu pozisyon almak gibi temel futbol bilgisi yönünden biraz zayıf.

Her ne kadar Anadolu takımları Fenerbahçe kadar yoğun bir şekilde pres yapacak fizik güce sahip olmasa da Avrupa maçları ve iyi konsantre olmuş takımlar Galatasaray'ı zorlayacaktır.

Total futbolun en önemli özelliği sanırım takım içi yardımlaşmanın en üst düzeyde olması ve Galatasaray'da son maçlarda bu eksik.

Bir de disiplinsizlik sorunu göze çarpıyor.Aslında disiplinsizlik değil de bence oyuncular panik oluyorlar ve bu anlarda ayakları yere sağlam basan birisi çıkıp da onları sakinleştirmiyor. Burada da kaptanlık devreye giriyor. Arda kaptan olarak eleştiriliyor ancak tecrübeli Ayhan'ın yaptığı da ortada. Futbolcuların panik olmaması,skor ne olursa olsun sakin kalmaları halinde çok daha etkili olabilecekleri anlatılmalı. Eminim ki anlatılıyordur,sonuçlarını görmek için beklemeliyiz belki de..

Sonuç olarak Rijkaard sistemini geliştiricek ve kusursuz bir takım yaratacak..ben inanıyorum...ancak; Loading, Please wait..

Deniz Mehmet

West Ham United altyapısında bir Türk kaleci. U18 Milli takımımızda yer alıyor. 1992 Londra doğumlu. Türkçesi yokmuş. 7 yaşında Arsenal'de oynama fırsatı bulmuş daha sonra Manchester United'a geçmiş. Manchester'a uyum sağlayamamış olacak ki soluğu yine Londra'da West Ham'da almış. Joe Cole'lar,Lampard'lar, Defoe'ler akla gelince umarız West Ham Deniz'i de baaşrıyla yetiştirip futbol piyasasına kazandırır.

26 Ekim 2009 Pazartesi

Leeds taraftarını GS formasıyla kızdırmak

Fotoğraftaki taraftarlar Türk değil. Holiganizme katkılarıyla tanınan Milwall takımının bir taraftarı İngiltere League One da Leeds United'a karşı 2-1 kazandıkları maçta GS formasıyla rakip takım taraftarlarını tahrik ediyor. Sebebi malum. İyi ki Kewell forması giymemiş.

Olaylar bu kadarla sınırlı kalmamış. Sahaya yabancı cisimler atılmış.Haberin devamında ise bu kişilerin kameralar aracılığıyla tespit edileceği ve "ömür boyu" maça girmelerinin yasaklanacağı belirtilmiş.

22 Ekim 2009 Perşembe

Tamer Tuna

Charlton Athletic altyapısında bir Türk genci. Babası Kıbrıslı'ymış.Türkiye U18 kadrosunda yer alıyormuş.Bir nevi Mustafa İzzet durumları.Tek farkı genç yaşta farkına varılmış olması. Umarım Türk takımlarından biri bu çocuğu alıp da ziyan etmez. Ne kadar alt sıralarda da olsa Premier Lig'de oynar. Forvet oynadığını da ekleyelim.

Anlamakta zorluk çektiğim bir nokta da bu. Doğal olarak biz Türk futbolcularının en iyi, en iddialı takımlarda oynamasını istiyoruz. Ancak bir de gerçekler var. Alt sıralarda oynayan takımlarda da futbolcular ve hatta yedek oyuncular var. Madem ki Avrupa ya açılmak istiyoruz elimizi taşın altına koyucaz. Madem ki oyuncularımız o kadar iyi o zaman o küçük takımda neden yıldız olamıyorlar? Her ne kadar Tuncay'ın dönmek istediği yolunda haberler çıksa da bence kalmalı ve savaşmalı. En azından arkasından gelecek oyunculara Türk futbolcusunun sıkıya gelince kaçmayacağını göstermek için.

Call me Motherwell Football Club

20 yaşındaki Frazer Boyle,adını 9 yaşından beri tuttuğu takım olan Motherwell Football Club olarak değiştirmiş. Masraftan da kaçınmamış ehliyet ve pasaportunu da yenilemiş. Tamam futbol Adalılar için bir din gibi ama bazen abartıyorlar. Şimdi rakip takım taraftarlarının her küfüründe kulakların çınlayacak Mr Motherwell Football Club.

21 Ekim 2009 Çarşamba

The Scarf My Father Wore

Neredeyse tüm sezon maçlarını izlediğim, deplasmanlara gittiğim, bana İngilizlerin futbol tutkusunu yaşatan, ben niye 18 yaşıma hiç stadına dahi gidemediğim bir takımı tutuyorum dedirten futbol mabedi.

İlk olarak 1999 yılında tanıştım bu takımla. İlk gittiğim maçları Birmingham dan Walsall takımı idi. Maç 1-1 bitmişti. Maça gitmemize vesile olanlar sayesinde şeref tribününde oturmuştuk. Sonrasında da futbolcularla tanışıp fotoğraf çektirmiştik. Stockport County o zaman adı Division One olan,Premiership in bir altında oynuyordu. Ancak o tarihte stadlarının yanında 'shop'ları vardı. Oldukça çeşitli sayıda ürünle.

Stadda insanların yiyecek alabilecekleri yerler ve İngilizlerin vazgeçilmezi bira satan bir bar vardı.Şeref tribünü tarafında bir kokteyl alanı mevcuttu. Gişe önünde satılan "match day" dergisini babalar oğullarına maçtan bir anı olarak satın alıyorlardı. Böylece onlara da taraftarlık ruhunu aşılayarak takımına bir taraftar daha kazandırıyordu. Belki de takımın marşının adı bu nedenle "bababım taktığı atkı" idi.

Endüstriyel futbolla ilk tanışmamdı. Ancak tüm bu endüstriyellik için de o amatör ruh bozulmamıştı.İşte futbol buydu.

Daha sonraki ziyaretimde takımın tam bir taraftarı olmuş ve bahsettiğim gibi tüm bir sezon izlemiş,9 maç gol yemeyerek İngiltere'de rekor kırmalarına şahit olma fırsatı yakalamıştım.

İşte ben o gün endüstriyel futbolla, amatör ruhun kaynaşabileceğini hissetmiştim.

Scarf Around My Neck


Başlığıyla bloguma isim babası olmuş 2007 yılında ülkemizde yayınlanmak üzere yola çıkmış ancak tek sayıyla kalmış exTR-a Time dergisinde yayınlaşmış yazımı blogda yayınlamak uygun olur diye düşündü. İlk sayıda Türk futbolu ve 3 büyüklerin geçmişine değinmiştim. Tabi dergi İngiltere'de basıldığında İngiliz Futboluna etkisini yazmışım. Buradan anı fotoğrafı kullanarak yazıya ve dolayısıyla başlığa hayat veren Adrian Stores'u anmayı boç bilirim.Umarım sıkılmadan okursunuz:


Some people say that football is an International language. Well here’s a brief introduction to the World of this sport in Turkey.

We start by referring a little, to how football evolved in ‘Turkiye’ and mention something about the three big football clubs in Turkey. Though I’m sure there will be some readers who say it should be a big 4 or more!

There are eighteen teams in the Turkish Super League but three of them are focussed upon – all from Istanbul. They are Besiktas, Fenerbahce and Galatasaray. They are selected as the champions in the league, which has been played since 1959. The only exception is Trabzonspor who won the title six times and took the cup out of Istanbul.

Although, today’s top teams are from Istanbul the first football games in Turkey were played in Izmir. Because of the restrictions of establishing even a union between Turkish people, the Ottoman Emperor, II. Mahmut, forbid Turkish people to come together and establish a club or union in any area. English families like La Fontaine, Giraud, Whitall, Charnmad led all the football activity in Turkey in those days. One of the leading people was James La Fontaine who moved to Istanbul from Izmir and established the team called the ‘Football Association’. There was also some other teams which were launched by both Greek and English people at this time. Finally, they set up the league called ‘Constantinople (Istanbul) Football League’ in 1904. There were not any Turkish team at the time they started to play.

The first sport club to be formed was Besiktas, though their main interest was in gymnastics rather than football at this time (the abbreviation for Besiktas is BJK - which stands for Besiktas Gymnasium Club in Turkish). So the first Turkish club joining the Istanbul Football League was Galatasaray in 1906 and they won the title for the first time in 1908. Fenerbahce joined the league in 1909 and won the title in 1912. The games between Fenerbahce and Galatasaray are still known as one of the biggest ‘derbies’ in the world. The competitiveness between Galatasaray and Fenerbahce dates back to those days.

The first game between these two teams was played on 11th January 1909 and resulted in a thumping 2-0 victory for Galatasaray (guess who I support?). In 1914, these two teams had a big disagreement so two different league were formed and the inevitable match between these two ‘champions’ was delayed to identify the ‘real’ champion. Fenerbahce won the title that year.

Interest in football was increasing so Besiktas started to show an interest. Surprisingly, Besiktas’ first application to join the League was not accepted, so they set up their own called Turk Idman Birligi League with other Turkish teams in 1920. By the time Besiktas joined the Istanbul league, it had become a strong team. They won the title five times in a row between 1938 and 1943 and two times after Fenerbahce stopped them in the 1943-1944 season.

Istanbul Football League, which is known as the ‘father’ of today’s league, was played for 51 years. It was interrupted for 4 years because of Olympics, the First World War and Turkish freedom war. In total, Fenerbahce had won the title 16 times whilst Galatasaray 14 and Besiktas 13. So Galatasaray was the first Turkish team which won the title and Fenerbahce the last team before its name was changed to the Turkish National League in 1959.

The first Turkish League One was played in a group system (two groups). The winner of the white one, Fenerbahce beat the winner of the red one, Galatasaray and therefore won the first championship title.

Having helped to develop football in Turkey in the beginning of 20th the century, English players and managers have played a role in Turkish teams many times in the following years. A few are now highlighted.

Brian Birch managed and won the title with Galatasaray between 1970-73. Winning the title three years in a row was a resounding success; repeated by Gordon Milne when he was working with Besiktas for six years between 1987 and 1993.

Graeme Souness remains never forgotten by both of the ‘big 2’ as he stuck the Galatasaray flag into the Fenerbahce ground’s centre-circle in the Turkish Cup final in the 1995-96 season. He was their Manager at the time.

Another manager from the United Kingdom, was Welsh, John Benjamin Toshack. He worked for Besiktas between 1997-99 and his name has a ‘sensational’ (not to be forgotten!) meaning in Turkish. He later transferred to Real Madrid in 1999.

Many managers, including those mentioned, liked to transfer players from their respective countries. Les Ferdinand, Alan Walsh, Ian Watson played at Besiktas when Milne was Manager. Les Ferdinand played for one season on loan, when he was young, whilst others were, let’s say, in the latter stages of their careers. Nevertheless, they all added a lot to Turkish football. These included such players as: Dean Saunders who played for Galatasaray; Mike Marsh and Berry Venison who also played for Galatasaray but did not stay long; Dalian Atkinson playing for Fenerbahce. Atkinson arguably did not do much, but scored terrific three goals against Galatasaray on a derby game and become a hero for the fans.

So back to the big 3: Besiktas (BJK), also known as Black Eagles (black and white scarves), has won the Turkish League 10 times and Turkish Cup 6 times. It is widely accepted that the Club has the most creative and passionate fans. They play their games at Inonu Stadium which is opposite to Dolmabahce Palace and has a beautiful sea view. They are also the first winner of the Turkish Super Cup, which is played between the Champion and Turkish Cup winners, in 2006. They won the championship in 2003 which was the 100th anniversary of the Club. Even though their origins were related to gymnastics – they are the only team with the Turkish ‘crest’ and ‘star’ in their emblem – as the first club.

Fenerbahce (FB), named as Yellow Canaries (yellow and blue) has won the championship 16 times and Turkish cup 4 times. They have the biggest and most modern stadium called Sukru Saracoglu in the Anatolian side of Istanbul which will be home for the 2009 UEFA Cup Final. They are the richest club in Turkey at the moment. They try to sign big names in order to win the title in their 100th year celebrations on 2007. Anelka was there till recently transferring to Bolton Wanderers. Fenerbahce has not won the Turkish Cup since 1983. An interesting thing happened in 1980-81 season…… Fenerbahce had the same points as the team which was relegated. This is the first time one of the biggest teams was so close to relegation!

Galatasaray (GS), lions (red, yellow strip), have the most success in Turkey historically although they waited 13 years to become champions after 1973. They are named as champions for 16 times and took the Turkish Cup after 14 victories to their museum. They are also known as “Conqueror of Europe” because of their success in European games. They won the EUFA Cup in 2000 beating Arsenal in the final and then the Super Cup same year against Real Madrid. They played in the semi final in the Champion Clubs Cup in 1989 and quarter final of the Champions League after the season they won the UEFA Cup. But apparently they were not as good at all aspects of management - and they could not turn all this success into money. They are having reported financial problems nowadays. Their home is named Ali Sami Yen, after the founder of the Club. Readers might recall seeing the fans welcome the opposition with the flag with the writing “welcome to hell’ on it.

2005-2006 season witnessed one of the most dramatic finales in the League. Galatasaray had big financial problems and were struggling to pay wages. On the other hand, Fenerbahce with the big names in their squad beat Galatasaray in both home and away games. However, Galatasaray won against Besiktas before the last game of season, scoring the winning goal in ‘exTRa-time’ dramatically. Fenerbahce won its’ home game, playing without their own fans because of a Turkish Football Federation’s fine. So the last week set it all up. Fenerbahce was leading the league on the same points with Galatasaray. Everybody was sure that Fenerbahce would beat Denizlispor (who themselves had to get a draw in order to stay in the League) and win the title as they did the two previous years. But it was not that easy. Denizlispor scored the first goal which surprised both Galatasaray fans and players who were playing their match. Then, the Galatasaray game finished but there was something weird. The referee added 16 minutes to the Fenerbahce game because of disturbances at half time. Probably, it was the longest 16 minutes in a Galatasaray supporter’s life. All stadium was awaiting the outcome at the final whistle. Fenerbahce did score an equalizer but time was not enough for a winning goal! Galatasaray were crowned Champions for the 16th time.

At the time of this article being submitted, Fenerbahce is leading the League with 7 points advantage in front of Galatasaray. Besiktas is in the third position and 8 points behind the leader.

In conclusion, the English have had a key role in the history of the Turkish game. Nowadays in keeping with other nations, the passion and rivalry make football enjoyable and a key part of everyday life.

7 Ekim 2009 Çarşamba

FUTEBOL #2

Yine Futebol kitabından. Pele den sonra Brezilya'nın en ünlü oyuncusu diyor Alex Bellos Garrincha için. Fotoğrafta bacaklarındaki çarpıklığı görebilirsiniz. Buna rağmen taraftarlar onu izlemeye doyamazmış.

Sonra dönüyorum Türkiye'ye Arda Turan'ın fiziksel yapısının futbol oynamaya elverişli olmadığını öğreniyorum.




FUTEBOL #1

The Guardian'da görev yapan Alex Bellos un Brezilya görevi sırasında yaptığı araştırmalar sonucu yazdığı bu kitabı eminim ki bir çok futbolsever okumuştur.

Şans eseri olarak bir kitapçıda görüp ucuza kapattığım bu kitap futbola olan ilgimi canlandırdı ve blogumun ilk postuna konu oldu. Kitabın başlarında ilgimi çeken bir bölüme değinmek istiyorum. Özellikle Rijkaard ın transferiyle daha da çok gündeme gelen 4-3-3 dizilişiyle ilgili. 4-3-3 tartışıla dursun 1950 deki Dünya Kupası finalinde kaybeden Breziy'nın en etkili oyuncularında Zizinho şöyle demiş:

-Kaybettik çünkü WM taktiğiyle oynadık.

Eskiden taktik dizilişler harfle mi ifade ediliyormuş bilmiyorum ama ilgimi çekti. Ortasahadaki büyük boşluk sizin de dikkatinizi çekmiştir. "Bloklar arası bağlantı"daki kopukluk da gözden kaçmaz.