Eyüpspor 0-2 Galatasaray, "ölüsü yeter" tadında
-
İlk 11'i gördüğümde, maçın zor geçeceği çok barizdi. Ön alanda
hareketsizsin çünkü. Eyüpspor'un 0-0'ı iyi oynadığını düşünüyorum.
Kapandılar, geriden de...
spor toto süper lig etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
spor toto süper lig etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
27 Eylül 2011 Salı
Galatasaray:2-0:Eskisehirspor | Kifayetsiz Kelimeler...
Muazzam!.. Enfes!.. Nefis!.. Sadece birkaçı kifayetsiz kalan kelimelerden, dün gece adına. Öylesine harika bir gece geçirdim ki Galatasaray sayesinde, yazısını yazabilmek şimdiye kaldı.
Önceki yazılardan birinde de belirtmiştim, her ne olursa olsun takımımın yazısını yazarken içten içe onu kayırmaya çalıştığımı. Ancak bu yazı öylesine zor ki!.. Tanımlamaya yetecek kadar sıfat malesef ki haznemde bulunmuyor.
İşte tam bu noktada sadece gözüme fazlaca batanları belirtip, pazar gününün ipini çekmeye koyulacağım. Öncelikle kötüden başlamak gelenektendir ve muazzam geceyi daha az karalar. Bu isimse birkaç haftadır aşikar olduğumuz Sabri Sarıoğlu. Kaptanlık pazu bandının ilk varisi oluşundan bugüne performansında ki düşüş inanılır gibi değil. Evet hırsı ve mücadeleciliği halen aynı gazla devam ediyor, ama sorun da tam burada zaten. En azından TV ekranı karşısında görünen kaptan sanki gazla çalışıyor. Amaç yerme değil, aksi...
"Maçın başlama düdüğünden, bitiş düdüğüne değin" denen klişe vardır ya! İşte bu klişede belirtilen zaman dilimi boyunca konsantrasyonu (tepede değil) %100'de tutabilen, muazzam bir maç oynayan muhteşem adam: Ujfalusi... "Messi'nin bile ayağını eline verdi" (etik olmasa da) onu anlatanların sıklıkla kullandığı bir tanımlama iken Mehmet Yıldız gibi lige yakışmayan bir hucüm oyuncusunu sahadan silişi, inanılmaz. Ama tüm bunların yanında, Balta'nın arkaya sektirdiği onlarca top olduğu gerçeğini kabullenerek, o bölgeye verdiği olağanüstü destek, şapka(lar) çıkarmaya değer...
Geçen sene dile doladığımız yegane unsur BAM'dı. Bu üçlüden geriye kalan Ayhan'ın takımdan kesilişi için Fatih Terim'e ayrıca bir yazı ile methiyeler düzmek gerekirken, Melo'yu yeniden yaratması ise alkışlamaktan elleri patlatacak bir diğer neden. Orta sahada Selçuk'la (ki aktif en iyi Türk orta saha oyuncusudur gözümde) oluşturduğu ikili takıma iki yönlü yarar sağlarken, aynı zamanda da hem taraftarlar hemde oyunculara verdiği ekstra enerji ve ateşle, kriz anlarında da takım üzerinde fazlasıyla etkili oluyor.
En azından son 2 sezondur Balta'nın oynadığı en iyi oyunun dün gece ki Eskişehir maçı olması aslında hiç tesadüf değil. Benzer bir sıkıntının şu anda Sabri'nin yaşadığı sorun, Balta'nın kısıtlı oyununun önünde ki kanat oyuncusunun yardıma gelmemesi ile daha da göze batıyordu. Bu apaçık sorunu da cımbızla çeken Terim, Riera'dan aldığı maksimum verim bir kenara Balta'nın da performansını bir seviye yukarıya çekmeyi başardı.
İBB maçıyla başlayan maratonda değindiğimiz "bu takımın potansiyeli"nin olduğu, haftalar ilerledikçe biraz daha haklı bir serzenişe dönüşüyor. Geleceğin bizim olduğu günler yakında. Yeter ki sabırla bu takıma desteğe devam edelim...
Etiketler:
blog,
eskişehirspor,
futbol,
Galatasaray,
galatasaray - eskişehirspor,
scarf,
spor toto süper lig
22 Eylül 2011 Perşembe
Karabükspor:1-1:Galatasaray | Geçmişi Anımsa
"Olympiakos'u içerde, Benfica'yı dışarda, Hertha'yı dışarda..." 2008-2009 sezonu Avrupa'da fırtına estiren o takım, Skibbe'nin eserleri... Bıraktığı mirasla Bordeaux'yu Bülent Kaptan komutasında geçişimize kadar ki döneme kadar oynadığımız oyun...
Bugün maçı izledikten sonra zihinlerde efsaneden nameler "How i wish, how i wish you were here" minvalinde tıngırdatırken sazını, vardığımız kanaat dönüp dolaşıp aynı yere dönüp geliyordu, tilki misali. Şimdi birde Hamburg meselesi geldi aklıma. Of! Bugün yeneydik iyiydi...
Beklenen 4-4-2 dizilişiyle başladığımız maçın hemen başında Muslera'nın atılmasıyla tabir-i caizse Karadeniz'de gemilerimiz battı. Hazırlık maçları dahil bir çok maçta Fatih Terim'in maç içerisinde yaptığı taktiksel değişikliklerin çoğu beklenen olumlu katkıyı yapamadığı gibi, aksi geri tepmeler fazlasıyla olmuştu. Bunun en bariz örneği ise sezonun açılış maçında Sabri'nin kanattan, içe konsantre olamayışı ile soldan yediğimiz hücumlardı ki Sabri özelinde felaket bir sezon başlangıcı yaptığını da söylemeden edemem. Birde takımın birinci kaptanının bu halde oluşu, "Arda, bu yaşta kaptanlığı kaldıramadı" diyenlere neler hissettiriyor merak içindeyim. Ama onlar hala "Sarbi" geyikleri etrafında dönedursunlar.
Turkish Barca yazısında takımın en umut verici varyasyonları 3. bölgede Baros-Melo ikilisinin önderliğinde yapılan verkaçlarla, kolay adam eksiltip, kısa yoldan ceza sahasında kendimizi bulmamızdı. Geliştirilmesi gereken kısmın bu verkaçlar sonrası golü getirecek öldürücü darbeyi vurmayı öğrenebilmek iken, aradan bir hafta geçtikten sonra geliştirilecek bölüm bir yana, becerebildiklerimizi bile sahaya yansıtamamak daha acı verici olabilirdi.
Tabi birde 75 dakika 10 kişi oynayıp, 1-0'dan beraberliği yakalayabilen bir takım görüntüsü verebilmiş olmak da önemli, ancak bu optimist düşünce pek de takımı ileriye taşıyabilecek nitelikte görünmüyor. Yarınların Avrupai takımını yaratmak amacı ve olgusu söz konusuyken ligde ki bu tip puan kayıpları, titreyen dizleri ayağa kaldırmada fazlaca yararlı olmadığı kanısındayım.
Taktiksel anlamda hem İ.B.B maçında Webo, bu maçta da Shelton'un tek başına savunmayı bu denli yıpratmış olması tehlike çanlarını şimdilik inceden titretiyor ama sanırım en önemli nokta maç sonrası Fatih Terim'in basın toplantısında söyledikleriydi. Rijkaard ve özellikle Hagi'den sonra bu denli kendini bilen açıklamalar yapılıyor olması, gelecek için mutluluk verici.
Etiketler:
blog,
futbol,
Galatasaray,
karabükspor,
Karabükspor - galatasaray,
scarf,
spor toto süper lig
12 Eylül 2011 Pazartesi
Turkish Barca...
Yenilgi sonrası yazıları hep zor geliyor bana. Toz konduramadığım takımımı kayırmak için ne yalan söyleyeyim çok uğraşıyorum hep, ancak bu sefer takım, o kadar temel hatalar sergiledi ki, açıkcası işimin çok daha zor olacağı kesin.
Başlayan kadro, oyuncu değişiklikleri vs. hakkında fazlaca konuşmayı sevmiyorum. O nedenle maç esnasında kenardan yapılan hamlelerin (negatif anlamda fazlaca göze batan hamle olmadığından ötürü) olumlu olduğu varsayımıyla, takımın, oyun içinde sahada ki görünüşünün felaket oluşu asıl önemle değinilmesi gereken gerçek olduğu kanaatindeyim. Hiç altyapıda vs. oynamadan söyleyebilirim ki, "bloklar arası uyum" klişesi sanırım oyunculuğa ilk adım atanların öğrendiği ilk derslerden. Futbol, takımca oynanan bir oyun ve takımı oluşturan daha alt birimlerin uyumlu olmasıyla, sistematik çalışan takım olgusu, güzel oyun için birincil adım. Tüm bu bilgiler ışığında dönüp bu gece ki maça baktığımda karşılaştığım manzara ise doğruların maalesef ki sahadaki oyuncular tarafından gerçekleştirilemeyişiydi. Kaldı ki günümüzde bunu kusursuza yakın gerçekleştirebilen tek takım Barcelona.
Hasan Hoca (Şaş)'nın, maç öncesi 2-5-3 taktiğini benimseyeceklerini söylevini duyduğumda aklıma geçen günlerde Uğur Meleke'nin Milliyet Gazetesi'nde 0-10-0 başlıklı yazısı geldi. Meleke yazısında kısaca, dünyada gelişen ve değişen futbolun, saha içinde değişken taktiklerle oynandığını ve oyuncu özellikleriyle (pozisyon, yetenek vs.) bu sistemin temelinde 0-10-0 taktiğinin yattığını, eski tip alışılagelmiş stoperlerin, 10 numaraların ve Hakan Şükür vari santraforların artık tarihin tozlu sayfalarında yer aradığından bahsetmişti. İşte Hoca'nın lafı ve Meleke'nin bu yazısı bir araya geldiğinde maç öncesi Galatasaray adına beklenti "Turkish Barca" yönündeydi.
Ne var ki, sistemin benimsenişi ancak zihinlerde kabul görmüş, fiziken uygulamada ne yapacağını bilemeyen, ordan oraya garip koşular yapan, birbirlerinin topuna hamle yapan ve genellikle pozisyondan kurtulunca aktif(!) dinlenmeye geçen bir takım oluşmuştu. Özellikle defans bloğundaki gedik inanılası boyutlardan çok uzakken, bir türlü çözülemeyen sol bek sıkıntısı bu gediğin en göze çarpanı olmuş durumda. Sağ tarafında soldan hallice olduğu gerçeğini değiştirebilen tek adam Ujfalusi de stopere kayınca, o dakikaya kadar kullandığımız tek kanadın varyasyonları da sıfıra indirgendi. Geriye kalansa maç boyunca gözü alıştıran Melo-Baros verkaçlarıyken, buradan sonucun bir türlü gelmeyişi ve her defasında yay üzerinde şut çekmeyi haram bilmiş oyuncuların top kayıpları gol sıkıntısını bir defa daha artırdı.
Kaleci konusundaysa Muslera'ya toz konduramam. Yıllardır yan toplara bu denli hamle yapan bir kaleci kalemizde görememişken, Muslera'nın bu hamlesiyle elden kaçan top, varsın kaçsın. Asıl önemli olan sağdan orta yapan İBB'li oyuncuya sol bek Çağlar'ın yaptığı hamle. Evlere şenlik mübarek!
Sonuçta varılan nokta daha fazla çalışmanın gerektiği noktasında pekişiyor her örnekle. Geriye kalan teselli ise bu takımın potansiyelinin fazlaca oluşu ve Olimpiyat çilesinden bir an kurtulmuş olmamız.
Etiketler:
blog,
futbol,
Galatasaray,
gs-ibb,
istanbul büyükşehir belediye,
scarf,
spor toto süper lig
11 Kasım 2010 Perşembe
Akıl Yaşta Değil Baştadır

STSL'imizde ki bu istatistiklere karşı, örnek alınabilecek en uygun takım sanırım AC Milan'dır. AC Milan 2010/2011 sezonuna 29.2 yaş ortalaması olan bir kadro ile başlamış ve bugünkü 3-1 Palermo galibiyeti ile 11 maçta 7 galibiyetle 23 puan toplayarak ligin zirvesinde yer almakta.
Kadrodaki oyuncular ve yaşları:
1-Marco Amelia(Genoa'dan kiralık) - 28
2- Flavio Roma - 36
3- Christian Abbiati - 33
4- Oguchi Onyewu - 28
5- Nesta - 34
6- Sokratis Papastathopoulos - 22
7- Massimo Oddo - 34
8- Gianluca Zambrotta - 33
9- Bruno Montelongo(River Plate'den kiralık) - 23
10- Daniele Bonera - 29
11- Thiago Silva - 26
12- Mario Yepes - 34
13- Luca Antonini - 28
14-Gennaro Ivan Gattuso - 32
15- Clearence Seedorf - 34
16- Rodney Strasser - 20
17- Mathieu Flamini - 26
18- Ignazio Abate - 24
19- Andrea Pirlo - 31
20- Massimo Ambrosini - 33
21- Kevin Prince Boateng - 23
22- Pato - 21
23- Filippo Inzaghi - 37
24- Zlatan İbrahimovic - 29
25- Robinho - 26
26- Ronaldinho - 30
27- Nmandi Oduamadi - 20
Ligdeki son maçlarında 24.45 yaş ortalamalı Palermo'ya karşı 31.27 yaş ortalamalı bir 11'le sahaya çıkıp ve ilk yarı sonunda 1-0'lık üstünlükle sahadan ayrıldılar. Maç sonunda tabela ise lehlerine 3-1'lik galibiyeti gösteriyordu.
Kadrodaki en yaşlı oyuncu 37 yaşıyla Filippo Inzaghi olurken, bu oyuncunun bu sezon ligde ve ŞL'deki oynadığı 7 maçta 4 gol atması 37 yaşındaki bir oyuncunun performansı için beklenmedik bir yükseliş aslında. Bunun arkasında yatan nedense AC Milan'ın sağlık ekibi ve onların ünlü performan artırıcı çözümleri.
AC Milan'ın sağlık ekibi Dünya'da eşine zor raslanır bir ekip ve yaptıkları ile tüm Dünya futbol kamuoyundan her daim takdir görüyorlar. Yaşı ilerleyen futbolcular için saha içinde performanlarını yukarıya çekecek kendilerine özgü taktikleri olduğu söylentiler arasında ancak bunu komuoyuyla paylaşmıyorlar. Performans artırıcı çözümler sonucunda performans testleri uyguladıkları oyuncuların performanslarında beklenen gelişme olmuyorsa, yeniden çözüm önerileri buluyorlar. Ta ki kendilerine düşen görevi tamamlayana kadar. Tabi iş sadece bu taktiklerle olmuyor. Taktikleri uygulayan oyuncunun istekliliğine ve uygulama kabiliyetiylede bu başarı perçinleniyor.
STSL'de 11. hafta itibari ile ilk 3 takımın yaş ortalamaları, Trabzonspor - 25.0, Bursaspor - 26.0, Kayserispor - 24.8 (en genç ikinci takım) iken Seria A gibi dünyada kendini kabul ettirmiş bir ligde 29.2 yaş ortalamasına sahip AC Milan'ın 11. hafta itibari ile lider konumda oluşu pekde şans olmasa gerek!
30 Ağustos 2010 Pazartesi
Galip Gelmek

Maça klasik oyun şablonunda başladı Galatasaray. Orta üçlüde sakatlıklar nedeni ile bu maçta Elano, Sarp, Ayhan üçlüsünü tercih etmişti Rijkaard, kanatlarda da Arda ve şaşırtıcı bir tercih Barış oynuyordu. Tabi Barış tercihinin nedeni olarak benim öngörüm şöyle oldu. Barış, tam bir kanat oyuncusu değil, top tekniği de fena sayılmaz ancak hızı ile kanattan iş yapabilir fakat asıl amaç orta saha oyuncusu olma özelliği ile güçlü ortasahası olan Eskişehir'e bu alanda karşı koyabilmek. Açıkcası bu tercih elde varolanların arasından fena sayılmayacak derecede sonuçlar doğurdu. Arda ise Karpaty maçından farklı olarak, birazcık daha istekli göründü ilk yarıda. Tabi 23 yaşında, 10 numaralı formaya taktığı pazu bandı ve medyanın onun üzerinde ki müthiş baskısı yıpratıyor onu-aynı yaştayız anlayabiliyorum onu az da olsa-
Galatasaray'ın gerek iki Karpaty maçında, gerekse de Es-Es maçında açıkca görülen orta saha problemi var. Defanstan kurulan oyun sistemi içerisinde, ne Ayhan, ne de Sarp gelip topu alıp, hucüm bölgesine taşıyamıyorlar. Arda defansın önüne kadar geliyor, yada Baros, orta yuvarlak yakınlarında top alıp verme çabasına girişiyor. Tüm bunların sonucu olarak da pozisyon üretemiyor takım. Atılan golde dahi, Neill'in ayağında patlayan top, ileriye şişirildikten sonra Elano ve Baros'un koşuları sonucu kaleci hata yapınca geldi. Fakat ikinci yarı, yorgun Elano, çıkıp yerine Aydın girince biraz daha toparlandı takım, ikinci yarının başlarında Es-Es baskın gibi görünse de önce Arda ve Sarp'ın güzel ikili oyunundan ardından Arda veBaros'un ikili oyunları sonucu Servet'in ayağından 2 farklı üstünlüğü yakaladıktan sonra rölantiye aldılar ve ligin ilk 3 puanını hanelerine yazdılar.
Es-Es cephesinde ise aslında herşey iyi başlamıştı denemese bile oyun anlayışı açısından iyiydi takım. Yenilen hata gol olmasa daha da hızlı başlayabilirlerdi. Fakat olası bir 2. golden sonra işlerin daha zora girecek olması biraz bozdu onları. Hatayla yenilen gole, hata sonu attıkları bir golle karşılık verdiler. Burda da sanırım futbolun adaleti varmış diyebildik. Özellikle orta sahası çok kuvvetli Es-Es'lerin. Sağ bek gibi oynayan Koray müthiş bindirmeler yaptı kendi kanadında,ortada Sezer ve sonradan oyuna giren Adem ileri çıkışlarda başarılıydılar. Savunma yönünde ise zaten orta sahası kısır GS'a karşı- özellikle Ayhan'a karşı- pek zorlandıkları söylenemez. Sezgin'in şutları ise harikaydı. İlk yarıda maçın en güzel anlarından birini yaşattı bize, ceza sahası yakınlarından vurduğu şutu çıkaran Ufuk'la birlikte. İlk yarıda alamadıkları riski ikinci yarının başında almayı denediler ve Koray'ın boşalttığı alanda Sarp-Arda verkacı golü getirdi ve hemen ardından gelen üçüncü golle dirençleri iyice kırıldı.
Maçtan birkaç ekstra anektod aktarmak da gerekiyor sanırım. Örneğin, ikinci yarıda yerini Aydın'a bırakan Elano maçın kalan kısmını kulübede değil, kale arkasında fotoğrafcıların oturduğu kısımda izlemeyi tercih etti. Son dönemlerde adı gidicekler listesinde anılan oyuncunun, neden böyle bir tercihte bulunduğunu ben şahsen anlamadım. Özellikle de takımda bu kadar kalmak isterken. Belki de yönetime bir tepkiydi. Gerçi şu sıralar yönetime gelen tepkilerin ardı arkası yok malesef.
Birde tabi, GS taraftarları için önemli olabilecek Ufuk'un yaptığı hatadan bahsetmek gerekir. Neden Ivesa değil ufuk diye düşünürseniz, Ivesa'nın buna benzer hataları olduğu ve Ufuk'un kaleyi devralabileceği bu dönemde ki bu hatasının daha önemli olduğu yanıtını hemen verebilirim. Aslında bir pozisyon öncesinde harika bir şutu çıkaran Ufuk'un böyle bir hata yapması, onu moralman fazlasıyla etkiler, fakat Rijkaard'ın son iki maçta görevlendirdiği kaleciye sahip çıkmaya devam etmesi gerekir kanımca. Tabi bu geceden sonra yayın yapan programlar, hemen yabancı kaleci transferine odaklandılar bile. Bu kaos ortamında Ufuk'un kendini toparlaması umudu ile..
15 Ağustos 2010 Pazar
Yapma Bülent Hocam...
Başlangıçlar önemlidir hayatın her alanında. "Nasıl başlarsan öyle gider" tarzı klişeleşmiş sözlere bile ilham kaynağı olur başlangıçlar. Bugünkü başlangıçsa hem Bucaspor hem de Beşiktaş için umut verici değildi malesef.


Bucaspor Cephesi

Bucaspor'u yaşadığım şehrin takımı olması dolayısıyla yakından takip etmek için özen gösterdim. Yapılan transferler dahil atılan her adımda öncelikli düşünce ligde tutunabilme ve geleceğe yapılacak yatırımlarla Süper Lig'de başarıları kovalamaktı. Bunun içinse Süper Lig'de Anadolu sürprizinin ilk adımlarını atan Bülent Uygun getirilmişti ki genel düşünce bunun yanlış olduğu yönündeydi. Bülent Uygun yerine o dönem Bucaspor'la ismi geçen Tolunay Kafkas sanırım daha mantıklı bir adım olacaktı. Çünkü tecrübenin yanında hırs da önemli bir faktördü takım için. Geleceği düşünen bir takım için, FIFA tarafından gelecek dönemde başarılı olması öngörülen Tolunay Hoca tercihi hedeflerin gerçekleşmesi adına taşların daha uygun olduğunu gösteriyordu.
Oyuncu tercihleri de haliyle gelen hocanın raporları doğrultusunda yapıldı. İbrahim Dağaşan, Musa Aydın gibi Bülent Hoca'nın eski öğrencileri de dahil olmak üzere, önemli transferler yapıldı açıkçası. İlk etapta göze çarpan Jerko Leko idi. Hazırlık maçlarını özetlerden ve yorumlardan takip etmeme rağmen, Leko'nun istenileni pek veremediğini tespit etmem çok da zor olmadı. Fakat bu dönemde öyle bir Mendy vardı ki, hakikaten Metz'den gelen oyuncu beklentilerin neredeyse %100'ü karşılamakla beraber, yaptığı ekstra işlerle adeta göz doldurdu. Şimdi bir soru Bülent Hoca'ya, oyuna ikinci yarıda golden hemen sonra giren Mendy ilk 11'de başlasa idi, ilk yarıda ki Bucaspor etkinlikleri daha fazla olmaz mıydı?
Şunu gözden kaçırmışız gibi olmasın. Takıma eklenen isimlerin çokluğu ve uyumları ile Bucaspor'un Süper Lig'e sağlayacağı uyum olgusu belki daha oturmadı. Fakat ilk maç itibari ile öyle önemli bir eksiklik vardı ki takımda bunu affedebilmek mümkün değil. Göreve geldiği tarihten itibaren hoca, takıma Süper Lig mantelitesini oturtamamış. Sahada Bucaspor'un sistemini çözebilen var mı? Defans bloku ile ileri uç oyuncuları arasındaki mesafe 1.ligde bile az rastlanılası bir durum. Tüm bunlara bir de hocanın maç öncesi yorumunu ekleyince-"Beşiktaş maçının her dakikasını planlayarak oynayacağız"- ortaya çıkan yorum Yapma Bülent Hoca!...
Beşiktaş Cephesi

Beşiktaş, sanırım tartışmasız ligin en hazır takımı. Quaresma'yı bir yana bırakalım daha dün geldi diyebileceğimiz Guti bile oyunda sırıtmıyor. Fakat Avrupa Ligi için oynanan eleme maçlarında ki Beşiktaş'dan farklar da göze çarpıyordu.
Hep sistemler, taktikler konuşuluyor. Biz de bir iki kelam edelim bu konuda. Klasik 4-3-3 oynayan Beşiktaş'ın tartışmasız en güçlü tarafı Nihat, Quaresma, Bobo üçlüsünün oluşturduğu hücum alanı. Fakat bu 3'lüye bu gücü veren ortada ki 3'lü. Başta Necip olmak üzere Guti ve Ernst'le hem ileriye hem de geriye dönük muhteşem bir oyun sergiliyorlar.
Necip için ayrı paragraf açalım. Genç yaşına rağmen beraber oynadığı tecrübeli isimler arasında sazı eline alıp, harika bir oyun oynadı bu gece. Buca'nın ileri attığı toplar sonrası kafayla karşılanan çoğu topu Necip topladı, ileri dönük ise sürdüğü 30-40 metrelik toplar, attığı paslarla göz doldurdu. Sanırım bu geceki maçın adamı olarak Necip'i gösterebilirim.
Dersine çalışmış bir Bucaspor olsaydı sahada Beşiktaş karşısında bir sürpriz yapabilirdi ama yediğinden daha fazla gol atabilme potansiyeline sahip Beşiktaş'ın lige 3 puanla başlaması önemliydi. Bunu da başardılar.
Başlangıçlar önemlidir dedik, oyun olarak Beşiktaş'ı önceki maçlardan daha az üstün görsem de 3 puanla başlamaları, "Nasıl başlarsan öyle gider" düşüncesi dahilinde gelecek vaad edebilir. Bucaspor ise temel hatalarından arınabilirse daha başarılı bir grafik yakalayabilir.
14 Ağustos 2010 Cumartesi
Let The Game Begin..

7 sene sonra Süper Lig'de mücadele eden bir takımı olan sevgili şehrim İzmir'i de Ramazan'dan çok Süper Lig heyecanı başmış durumda. Guti'yi, Querasma'yı görecek olabilmenin heyecanı ile 75 ve 25 TL'lik fahiş fiyatların bile hiçe sayıldığı maç için bende öncelikle iftarı ardından yaşayacağım bilet heyecanını dört gözle bekliyorum. Buradan şu sonuç çıkmasın, biletler tükenmiş değil ama 25 TL'lik biletlerin bir çoğu-özellikle de BJK tribünü- kapış kapış satılmış.
22:00 itibari ile başlayacak maçı-bilet bulabilirsem- staddan izleyip görüşlerimi ileteceğim. Spor Toto Süper Lig heyecanının başlangıcını da ünlü sinema serisi Testere'nin ünlü sözü ile başlatalım: "I wanna play a game.. Let the game begin.."
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)