futbol kitapları etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
futbol kitapları etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

26 Aralık 2012 Çarşamba

Kocaman Bir Adam


Taksime takılanlar bilir, Hazzopulo pasajının ( Nam-ı diğer Danışman Geçidi) içinde çaycılar vardır. Mustafa Amca bunların en eskisi ve en güzelidir. Birkaç masa ve küçük taburede sessiz sakin çayınızı içer gazetenizi okurdunuz eskiden. Sonra nasıl olduğunu anlayamadan bir anda popüler bir hale geldi orası. Çaycı nın adının Mustafa Amca Jeans olması da günümüz kahve evi zincirlerine bir nazire olarak kondu oraya. Artık yer bulmak namümkündü!

İşte, zar zor yer bulabildiğimiz günlerden birinde, oradaki potansiyeli farketmiş başka bir girişimcinin, bir kitabevinin önündeki “ucuz” kitaplardan birine takıldı gözüm: “Futbol nedir ki?”. İşte Barış Tut’la tanışmam böyle oldu. Ve sonra öğrendim ki, kendisi aynı zamanda İthaki Yayınlarının futbol kültürü serisinin de yaratıcısı. Türkiye’de bir spor adamı hakkında yazılmış muhtemelen tek kitapla da seriye katkı yapmış; “Kocaman Bir Adam: Sıradışı Bir Teknik Direktörün Portresi”.

Daha önce blogda bahsettiğim Ajax,Barcelona,Cruyff kitabından esinlenerek bir kitap yazmaya karar vermiş ve o dönemin en dikkat çeken spor adamı Aykut Kocaman’ı seçmiş. Aykut Kocaman, İstanbulspor’un  başındayken onunla –yanlış hatırlamıyorsam- 9 ay süresince yaptığı röportajları derlemiş.
Kitabı okuyalı oldukça uzun zaman oldu ancak hatırladığım şeylerden birisi Barış Tut’un Aykut Kocaman’ı futbol çölümüzde bir vaha olarak değerlendirmesi. Aykut Kocaman’ın o zaman İstanbulspor’a oynatmaya çalıştığı pozitif futbolu, elde ettiği başarıları ve demeçlerini hatırlayıp da bugüne bakınca, derin bir iç çekesi geliyor insanın. 

El ile atılan golden sonra, rakibimizi böyle bir golle yenmek istemezdim demesinden, Konyaspor’un başındayken, bu defa kendi takımına hem de Fenerbahçe’nin elle attığı golden sonra istifa etmesine kadar, bu dibine kadar çamura batmış futbol alemimizde dik ve onurlu bir duruş sergilemiş bir adamdı Aykut Kocaman. Hayat ne acıdır ki “temiz futbolun” bayraktarlığını yapan Aykut Kocaman’ın takımı, ülkede ilk defa yapılan Şike Soruşturmasının merkezindeydi ve Şampiyonlar Ligi hakkı elinden alındı.
Daha sonra Aykut Kocaman’a da bir şeyler oldu. O da düzene ayak uydurmaya başladı ve “hakemler artık kimin yanında durmaları gerektiğini biliyorlar”( galatasaray’ı kastederek) gibi bir açıklama yaptı. O andan itibaren benim için temiz futbol bayraktarlığına da son verdi. Çünkü burada 3 Temmuz süreciyle Fenerbahçe'nin sendelemesi üzerine hakemler tarafından kollanmıyor olmasından şikayetçi olmuş gibi bir ima çıkıyordu. Yani Fenerbahçe 3 Temmuz sürecinden önce kollanıyor muydu? Aykut Kocaman değil miydi, Anelka'nın el ile attığı golden sonra istifa eden. ( Bir görüşe göre de İstanbulspor'da görev yaparken, dönemin başkanı Adnan Sezgin, teşvik primlerini Aykut Kocaman'ın gözü önünde dağıtıyordu ve yine Selçuk Şahin'in Altay maçıyla ilgili aldığı teşvik primi olayı da onun döneminde gerçekleşti. )

Peki Aykut Kocaman iyi bir teknik direktör mü?


Bugüne kadar çalıştırdığı İstanbulspor, Malatyaspor ve Ankaraspor futbol aleminden silindi desek yeridir. İstanbulspor 2’ye bölündü, Malatyaspor, Yeni Malatya oldu ve Ankaraspor cezalar nedeniyle küme düşürüldü. Konyaspor ise PTT 1. Ligde.

Fenerbahçe sürecine baktığımızda ise sportif direktör olarak başladığı görevine bir sene sonra teknik direktör olarak devam etti. Sportif direktör iken, yetki ve görev tanımının ne olduğunu tam olarak bilmediğinden dert yanarken kendini kulübede bulması sanırım kendisinin hoşuna gitmiştir. Ancak gelinen nokta gösterdi ki keşke orada kalsaydı. ( belki de kalacaktır!)

Pazarlama okurken bize, kabaca, strateji varmak istediğiniz nokta, taktik ise ulaşma istediğiniz o noktaya erişmek için yaptığınız davranışlardır diye öğretmişlerdi.Buradan yola çıkarsak; Aykut Kocaman’ın stratejisi, öncelikle Zico dönemindeki sıkıcı ama başarı getiren futbol kültürünü değiştirmekti.  Başarı kazanmak bunun ardından geldiği için taktiksel hamlelerini de buna uygun yaptı. Alınan futbolcular, öne geçilince dönülen 4-3-3 formasyonu ve şampiyon olunan sezonun ilk bölümünde Alex’in oynatılmaması ve günümüzde gönderilmesinin ana sebebinin bu olduğunu düşünüyorum. Ancak demin de dediğim gibi uzun vadeli bu hedefi  koyarken, kısa vadeli hedeflere uygun hamleleri yapmakta zayıf kaldığı da saha içerisindeki sonuçlara ve oyun tarzına bakılınca da görülebiliyor. Öne geçince geri çekilen, tabiri caizse korkak oynayan bir takım kimseyi mutlu etmiyor. Ama şampiyon olduğu 2011'de ikinci yarı 17'de 16 yapması, 2012'de paly-off ta yaptığı çıkışı düşününce uzun soluklu düşünebildiği ve ona göre planlama yaptığı da ortada.

Sonuç itibariyle, Aykut Kocaman, kulübede günü kurtaracak bir teknik direktör  konumundan, Fenerbahçe’nin futbol geleceğini planlayan bir  sportif direktör konumuna geri dönerse, her iki kurum ve hatta belki de Türk futbolu açısından çok daha iyi bir sonuç ortaya çıkacaktır. Hem Aykut Kocaman değil midir ki ,yöneticiler futbolun içinden gelen kişiler olmalı diyen!



Kitap: Kocaman Bir Adam: Sıradışı Bir Teknik Direktörün Portresi 

İthaki Yayınları ,380 sayfa Yazar : Barış Tut

10 Aralık 2012 Pazartesi

Futbol Dünyayı Nasıl Açıklar - Futbol Kitapları



Yazıyı yazmadan önce google'da bir arattım. Kitapla ilgili birkaç yazı mevcut. Ama benim bir amacımın da futbol kitapları arşivi yapmak olduğu düşünülürse, acele etmeden okuyup, yazıyorum.

Belirttiğim gibi kitabın içeriğiyle ilgili yazılar zaten mevcut. Benim görüşümü merak ediyorsanız, kitap, Futbol Asla Sadece Futbol Değildir'in kötü bir kopyası. Zaten Franklin Foer de kitabı yazarken, Simon Kuper'in kitabından etkilendiğini yazmış. Her iki kitapta'da Rangers-Celtic gibi ortak konular olduğu gibi, farklı alanlar da mevcut. Futbol'un bir oyun olmaktan çıkıp nasıl hayatın merkezine geldiğine ve dair çeşitli örnekler mevcut. Her ne kadar kötü bir kopya dediysem de keyif almadığımı söyleyemem.

Her 2 kitabı da okuduktan ve Futbolun sadece futbol olmadığını anlayıp, dünyayı açıklayan bir unsur olduğuna ikna olduktan sonra beni bir efkar sarmıyor değil. Mesela, böyle bir duygu ortamında futbol taraftarı nasıl sağduyuya sahip olabilir ki? Rakip takım taraftarından ölesiye nefret ederken, rakibe saygı duymasını, olay çıkarmamasını beklemek mümkün mü? Herkesin bu kadar tutkuyla bağlı olduğu bir alanda, endüstriyelliğe karşı amatör ruh korunabilir mi? Futbol temiz kalabilir mi? Takımların yöneticlerin oyuncağı olmasından kurtulunabilinir mi?

Bence çok zor. Çünkü ne olursa olsun, biz tuttuğumuz takımı bir şekilde, bir yerlerden izleyeceğiz ve destekleyeceğiz..böyle yaparak da bu değirmene su taşımaya devam edeceğiz..işte bu kitap, bende bu duyguyu tetikledi..bakalım siz de nasıl bir duygu yaratacak?

Futbol Dünyayı Nasıl Açıklar - Franklin Foer
İthaki Yayınları
Çevirmen : Harun ismail Çırak

10 Kasım 2012 Cumartesi

Ajax Barcelona Cruyff





Johann Cruyff şüphesiz ki dünya futbol tarhinin en önemli figürlerinden birisi. Ancak bu kitabı okuduktan sonra neden hep dünyanın en iyi futbolcusu olarak Pele ya da Maradona’nın adı geçer diye düşünmedim değil doğrusu. Dünya kupası sen nelere kadirsin! 

Kitap,Frits Barend ve Henk van Dorp'un yıllar boyu Cruyff'la yaptıkları röportajların derlenmesiyle ortaya çıkmış.

Daha 20 li yaşlarında oynamaktan öte futbolun teknik ve taktik yönlerine merak salmış  adamın efsane olmaması mümkün mü? Yer ter taktik dehasını gözler önüne sererken, yer yer de inatçı kişiliğine şahit oluyorsunuz. Taktikle ilgili konuşmaları okuyunca bugün Barcelona’nın nasıl olup da böyle oynadığını anlıyorsunuz.

Beni en çok etkileyen, Hollanda’nın 1986 Meksika Dünya Kupası’na katılamaması sonucu Milli Takım Teknik sorumluları Leo Beenhakker ve Rinus Michels’in önemli lig takım T.D leriyle yaptığı toplantıya dair değerlendirme oldu. Aynen aktarıyorum;

“..Hayır, futbolcular kafaca hazır değillerdi, oyuncular bir süredir doğru eğitimi almıyorlar. Bunu yıllardır duyuyorum.Ama sonra soruyorum, son birkaç yıldır gençlerin eğitiminden kim sorumlu? Feyenord’un genç takım hocası, örneğin Mario Been’in hocası kimdi? Ve sonra Ajax’ın, Frank Rijkaard’ın? Kesinlikle: geleceğin milli takım hocası ( Leo Beenhakker).”
Sonra aklıma 2005 yılı U17 Avrupa Şampiyonu, Dünya 3.sü Milli Takım hocası kimdi diye sormak geliyor? Peki bugün eğitimsizlikten yakınan A Milli Takım hocası kim?
Bir yanda 1986 da bu tartışmaların yapıldığı Hollanda, bir yanda 2012 yılında bu tartışmaları yapan Türkiye. Son yılların en kötü Hollanda’sına yenilmemiz sizce de normal değilmiymiş.

Unutmadan eklemek lazım, kitap Ege Güngör'ün çevirisiyle İthaki yayınlarından çıkmış ve dönemin İthaki yayınları editörü Barış Tut'un Aykut Kocaman'la benzer bir çalışma yaptığı "Kocaman Bir Adam" kitabına da esin kaynağı olmuş. 

21 Kasım 2010 Pazar

Türkiye'de Futbol - Bu Maçı Alıcaz!


Bir süre önce Sahaf Festivaline gidip de futbol kitapları aldığımı yazmıştım. Aslında futbolla ilgili kitap meselesi eskiye dayanıyor. Bir gün arkadaşlarla boş boş gezerken Beyoğlu Çukurcuma daki Mesele Kitapçısının tezgahında Futebol’u görmemle, hayatımdan eksilttiğim birinin boşluğunu doldurmaya çalışmam aynı zamana denk gelir. İşte o kitaptır ki, adını çok önceden aldığım blogun ilk postlarını yazmama neden olan. Sonrası zaten malum.

Türkiye’de yazılmış ilk futbol kitabı "Türkiye’de futbol- Bu maçı alıcaz!" ile tanışmam ise bambaşka bir hikaye. Bir dürümcüde yan masadaki kişinin elinde görüp bu ne yahu diye meraklanmam, yeni basımı olmadığını öğrenip kederlenmem ve internetteki açık arttırma sitesinde bulup sahip olmam çok kısa bir zaman aldı. Şimdi bu kitaptan bahsedeceğim bahsetmeye de nereden, nasıl bulup okuyacağınız kısmı beni ilgilendirmiyor.

Herneyse, gelelim kitaba. Tek kelimeyle “Harika!”. 90 da yazılmış ve 80’lerin Türk Futbol camiasını inceliyor. Tabi sadece 80’lerle kalmıyor, Türk futbolunun nasıl ve hangi koşullarda o günlere geldiğini anlatıyor. İlk tezahüratlar, eski stadlar, efsane futbolcular vs.

Kitap; Futbolcu, Hoca, Hakem, Tribünler, Spor Basını, Devlet ve Kulüp ilişkileri ve Bugün (90’lar) şeklinde bölümlere ayrılmış. Görüldüğü üzere futbolun tüm unsurları var.

Benim gibi 80’lerde doğmuş ve o gülerin futbolunu hayal mayal hatırlayanlara şaşırtıcı biçimde yabancı gelmeyen bir kitap. Bunun nedeni tahmin edebileceğiniz gibi hiç bir şeyin değişmemiş olması. Tarih verilmese bugünün futbolunu okuduğunuza emin olabilirsiniz!

Futbolcunun insan olduğunu ve psikolojisinden bahsederken, spor hekimliğinin tarihi, o zamanlardaki yabancı Hoca tartışmaları (bkz. Rijkaard, Schuster futbolu bilmiyor!), Hakemin kendini kimseye beğendirememesi ve her zaman günah keçisi olmasına kadar her şey aynı. Spor Basınındaki kalitesizlik ve Yönetim basiretsizliği de cabası.

Peki ya taraftar? O da aynı. Takımı maç kaybedince dalga geçilmemek için işe gitmeyen kişiler o zamanlar da varmış. Takım transfer yapınca “Hadi gene iyisiniz, bilmem kimi almışsınız” yorumuna kulübün basın sözcüsü edasıyla “ geçen sene çok maç oynamamış ama bakalım” diye cevap veren bizlerden bahsediyor aslında.

Hangi takımda hangi siyasi parti üyeleri olduğundan, milletvkili olmanın takımı şampiyon yapma sözü vermekten geçtiği günler.

Garip bir tebessümle okuyup da kendinizi –futbolla ilgileniyorsanız- bulabileceğiniz bir kitap. Sonuç bölümü ise Can Kozanoğlu’nun müthiş ileri görüşlülüğünü gözler önüne seriyor. Futbolun geleceğinin şirketleşmede olduğu söylentilerine, bu zihniyet olduktan sonra şirketleşseniz ne olur ki mealinde sözler ediyor. Sonra bugün Galatasaray, Fenerbahçe ve Beşiktaş A.Ş lerine ve içinde bulundukları duruma bakıyorum ve Can Kozanoğlu’na açtığı ufuktan ötürü teşekkür ediyorum.

Günümüzde dahi başarısızlığı yabancı Teknik Direktöre, kadroya, hakeme bağlayanların okuyup da sorunun ‘işleyiş’te olduğunu, ve işleyişin geçmişten beri hep bu şekilde aksak süregeldiğini gösteren ve harcadığınız zamanı kat be kat size geri veren bir kitap.

27 Eylül 2010 Pazartesi

Sahaf Festivali Devam Ediyor...


Evimin karşısında olmasına rağmen bir türlü gidemediğim Sahaf Festivali'ne bugün gidebildim ancak. Aslında geçen hafta biteceği söylenmişti ama uzatıldı. Yine de bu hafta son.Ay sonu olması kötü olsa da yine de kafama göre bir şeyler bulabildim. Futbol kitaplığı oluşturma yolunda ilk adımı atmış oldum böylece..Darısı okuyup da yorumları paylaşmaya..

7 Ekim 2009 Çarşamba

FUTEBOL #2

Yine Futebol kitabından. Pele den sonra Brezilya'nın en ünlü oyuncusu diyor Alex Bellos Garrincha için. Fotoğrafta bacaklarındaki çarpıklığı görebilirsiniz. Buna rağmen taraftarlar onu izlemeye doyamazmış.

Sonra dönüyorum Türkiye'ye Arda Turan'ın fiziksel yapısının futbol oynamaya elverişli olmadığını öğreniyorum.




FUTEBOL #1

The Guardian'da görev yapan Alex Bellos un Brezilya görevi sırasında yaptığı araştırmalar sonucu yazdığı bu kitabı eminim ki bir çok futbolsever okumuştur.

Şans eseri olarak bir kitapçıda görüp ucuza kapattığım bu kitap futbola olan ilgimi canlandırdı ve blogumun ilk postuna konu oldu. Kitabın başlarında ilgimi çeken bir bölüme değinmek istiyorum. Özellikle Rijkaard ın transferiyle daha da çok gündeme gelen 4-3-3 dizilişiyle ilgili. 4-3-3 tartışıla dursun 1950 deki Dünya Kupası finalinde kaybeden Breziy'nın en etkili oyuncularında Zizinho şöyle demiş:

-Kaybettik çünkü WM taktiğiyle oynadık.

Eskiden taktik dizilişler harfle mi ifade ediliyormuş bilmiyorum ama ilgimi çekti. Ortasahadaki büyük boşluk sizin de dikkatinizi çekmiştir. "Bloklar arası bağlantı"daki kopukluk da gözden kaçmaz.