26 Şubat 2010 Cuma

Kadınlar ve Futbol


Friendfeed'te Başar arkadaşım şöyle bir laf etti:

Kadınların futbol oynayamamasının asıl sebebi, kalabalık karşısında 11 kişiyle aynı kıyafeti giyememektir.(Phyllis DILLER)

Paylaşmadan edemedim.

25 Şubat 2010 Perşembe

6 değil 16 hakem olsa...


Söyleyebileceğim çok şey var aslında bu maç hakkında. Ama en önemlisi bu. Maçın adamı Caner Erkin gözümde. Kader adamı. Sarı kartları,goldeki katkısı ve penaltı pozisyonu ile.

Ben Galatasaray da yönetici olsam. Şimdiye İngilizce bir metin hazırlatmış, Platini ye yollamıştım. 6 hakem uygulaması patlamıştır. Çökmüştür. Bitmiştir. Adnan Polat değilim ama ilk fırsatta yapacağım bunu. 6 hakem uygulaması bitirilsin. Başlamadan mezara girsin. Görüldü ki bütün maç esneyen adamlara ihtiyaç yok futbol sahasında. Bir pozisyon oldu. Açım olsun, yerim olsun o kadar net gördüm ki Atletico lu oyuncunun baskı sonrası düşüp, yerde çaresizce çırpınırken topu elle oynadığını. O adam nası göremez!!Yani daha fazla adam daha fazla hata demek. Üstelik onun verdiği bir güven de var.Orta hakem göremese anlarız belki ama..içimden geçenleri yutuyorum bu noktada..

Gelelim diğer noktalara. Maçla ilgil tek yorumum Atletico'nun başarılı pas futboluna Galatasaray kısmen başarılı bir alan savunmasıyla karşılık vermesi şeklinde. Tıkandığı noktada Atletico yetenekli oyuncularını kullandı. Zaman zaman 2-3 kişiyi çalımlayan oyuncular tehlike yarattı. Uzaktan şutlar vurdu.Galatasaray ise kaptığı topları atacak hücum oyuncusu bulamadığı için ya Arda'ya şişirdi ve kaptırdı ya da geriye oynayıp oyunu iyice sıkıştırdı.

Tribünlere gelince; maç başlamadan önce bir tribün şov yok oysa "Welcome to Hell" bir marka olmuş. Tüm Avrupa'nın aklında böyle bir imaj var bu neden kullanılmıyor diyordum ki Eski Açık'tan bir aslan resmi açıldı. Başarılı bir uygulama ancak ben welcome to hell'i tercih ederdim. Bu arada Atletico Madrid'e inat olsun diye Real Madrid tezahüratı yapmak da bir o kadar anlamsız ve saçma bir hareketti.

Bir diğer konu ise Kewell geldi aklıma. Kalması için herkes gönül birliği etmişti. Orada olmasa da ismi zikredilmeli, gıyabında tribünlere çağırılmalıydı. Bu olmadı ama kot pantolonuyla saha kenarında beliren Baros'a sevgi gösterisi oldu. Bu da olumlu sayılabilecek bir hareket. Sahada ter dökenler önemli ama Kewell gibi isimler de unutulmamalı.

Son olarak da Kasap Taraftar diyeceğim bir güruh Aguero'nun sakatlanmasını 'oh oh' sesleriyle "kutladı". Hatta yanımdaki genç 'boğazı diline kaçın gebersin' gibi laflar ediordu.Oysa bundan bir kaç hafta önce Yalçın'a ateş püskürüyorduk. Neyse ki Aguero çıkarken alkışlayanlar oldu.İçim rahatladı. Yerine Forlan girince bu tipler kalk Aguero dediler ama neye yarar.Ki bu pozisyonda önümdeydi, ben çarpma sandım ama faul diyorlar.Bu durumda son adam ve kırmızı kart.

Velhasıl kasvetli Mecidiköy'de bir gece daha tatsız bitti..

24 Şubat 2010 Çarşamba

Galatasaray Atletico Madrid maçı için köprüden önce son çıkış


Biletlerin çabuk tükendiği ile ilgili birok kişi şikayetçiydiki akşam saatrinde resmi sitede şöyle bir açıklama yayınlandı:

Galatasaray ve Atletico Madrid arasında yarın oynanacak olan UEFA Avrupa Ligi 2. tur rövanş karşılaşmasının dün tükenen biletleri için taraftarlarımıza son bir şans doğdu.

Galatasaray ve Atletico Madrid arasındaki karşılaşma için Galatasaray Spor Kulübü tarafından rakip Atletico Madrid taraftarları için Eski Açık Misafir Tribünü ayrılmıştı. Ancak rakip takım taraftarları sadece 30 bilet alınca, iki takım yetkilileri konuşarak bu seyircileri stadyumun başka bir bölümünde güvenlikli bir şekilde ağırlama konusunda anlaştı. Böylece Eski Açık Misafir Tribünü tamamı ile Galatasaray taraftarlarına ayrıldı.

Taraftarlarımıza ayrılan Eski Açık Misafir Tribünü bölümünün biletleri yarın saat 12:00'dan itibaren Ali Sami Yen Stadyumu gişelerinden satışa sunulacaktır. Taraftarlarımıza duyurulur.

Kaynak: Atletico Madrid Maçı Biletleri İçin Son Şans

Ben yeni açık alt tribününde olacağım.Şimdiden iyi seyirler

Daniel Gonzales Güiza

2008 yılının sıcak Temmuz'un da manşetlere düşen haberle heyecanlanmıştık. Yaz transfer döneminde kadrosuna büyük yıldızlar katmayı hedefleyen Fenerbahçe öyle de yapmış ve EURO 2008'i kazanan İspanyol kadroda bulunan ve turnuva da 2 gol kaydeden, ancak turnuva öncesi Mallorca forması ile La Liga gol kralı olan Güiza'yı 4 yıl renklerine bağlamıştı. Türkiye'ye gelirken "Artık yeni hedefim Türkiye Süper Lig'inin gol kralı olmak" diyerek zaten yerinde olan iştahımızı, daha da bir kabartan Güiza, attığı değil kaçırdığı gollerle türk gündemine oturmayı başardı.

Türkiye'de ki ilk günlerinde, kız arkadaşı ile yaşadığı sıkıntılar yüzünden performansı gölgelenen Güiza, Fenerbahçe forması ile ilk sezonunu 16 gol atarak tamamladı ve malesef kabaran iştahımızı doyuramadı. Ancak atığı 16 gole nazaran özellikle kaçırdığı %100 denilebilecek pozisyonlar akıllara kazındı adeta. Bu sezon ise 22. hafta geride kalırken 8'i ligde, 3'ü kupada olmak üzere toplamda 11 gole imza attı. Ancak akıllarda kalanlar yine attıkları değil, malesef kaçırdıkları idi.

Gerek çalıştığı teknik heyet, gerekse de yönetimden her zaman tam destek gören Güiza, bu desteğin karşılığı olan performansı bir türlü gösteremedi. Bu sezonda kalan haftalar göz önüne alınırsa gol krallığı için işinin çok zor olduğu aşikar (1. Makukula - 15 , 7.Güiza - 8). Peki özellikle ülkemizde, gerek medyada , gerekse de takımlarımızın yönetimlerinde sabır taşından bahsedemezken, Güiza'nın bu umutlara ve beklentilere karşılık performansını göz önüne aldığımızda, belki de gözleri yaşartacak bir sabır ve inanç dikkatleri çekmiyor mu?

Güiza'nın farkı ne? Aslında extra bir farkı yok!.. O da, sabır gösterilemeden gönderilen futbolcularla tıpa tıp aynı. Ancak O'nu Güiza yapan ve takribi 1.5 sezondur beklentilere veremediği cevaplara nazaran halen ülkemizde alışık olmadığımız bir şekilde şans verilmesinin nedeni, oyun içerisinde ondan beklediğimiz değil de, beklemediğimiz şeyleri yapması. Evet Güiza her maç bir kaç gol atamıyor belki, evet hala bize verdiği gol krallığı vaadi karşısında çaresiz ve evet Bursaspor maçından sonra, bizde bitmeyen sabır, O'nda bitti...

29 yaşında, kariyeri çok başarılarla dolu olmasa dahi, bir La Liga gol krallığı, Avrupa Şampiyonluğu ve Konfederasyon Kupa'sı 3. lü olan bir adam Güiza herşeyden önce. Her insan gibi duyguları olan, başarılı olmak için çalışan bir adam Güiza. Bursaspor maçında oyundan çıkarken yuhalandığı için, köşesine çekilen, gözleri nemli acısını paylaştığı su şişesiyle görüntülenen bir adam Güiza.

Ülkemizde ender görülen bir uygulama ile karşı karşıyayız şuan. Güiza, bu kadar "sert!" eleştirilere rağmen, çıkıp elinden geleni'!' yapıyor ve koca koca yöneticiler, o eleştiren kafa koparıcılara değil, kendi oyuncusuna bakıyor ve arkasında duruyor. Can-ı gönülden bir teşekkür hepsine.

23 Şubat 2010 Salı

Rivogliamo Fatih Terim sulla panchina della Fiorentina!
















Facebook ta kurulmuş olan bir grup. "Rivogliamo Fatih Terim sulla panchina della Fiorentina!", "Fatih Terim in Fiorentina yı çalıştırmasını istiyoruz" gibi bir anlam ifade ediyor anladığım kadarıyla... Ben yazıyı yazarken, henüz kayıtlı 167 kişi vardı ve bunların % 90 ı Türk tü. Grubun kurucusu Emiliano Severoni, İtalyan olma ihtimali var, uydurma bir isim değilse.. Aslında amaç güzel.. Fiorentina, Fatih Terim i çok sevmişti, ehh, o da Fiorentina ya başarı getirmişti diyebiliriz. Kim bilir, belki Milan dan aldığı tazminatların yanında, bir de intikam alma şansı da doğar...

Yorumsuz#4





















ÇARŞI' DAN, NOKTA!

12 puan, Semih, Daum ve taraftar











Trabzonspor, Beşiktaş ve Galatasaray ın 2 şer puan bıraktıkları haftada, herkes Fenerbahçe adına çok büyük bir avantaj olduğunu düşnürken, unutulan bir şey, aslında Bursaspor için de büyük avantajdı.. En azından Avrupa kupalarında olmak isteyen Bursaspor, başarılı oyununu geç de olsa skora da yansıtmasını bildi ve 2-0 geriye düştüğü maçı, 3-2 kazandı. Böylelikle, Kayserispor un Ankaraspor maçı dolayısıyla havadan aldığı 3 puanı saymazsak, Bursaspor 12 puanlık bir galibiyet almış oldu. Tebrik ediyorum...

İlginç bir nokta ise, Fenerbahçe seyircisinin, Güiza nın kaçırdığı gollerden, harcadığı fırsatlardan canları o kadar yanmış ki, dün geceki maçta "Semih" tezahüratları yapmaya başladılar.. Daum ise taraftara dönüp "Hayır, yapmayın" anlamında hareketler yapıp, Semih in oyuna girmeyeceğini anlattı. Ancak daha sonra kararını değiştirdi ve Güiza nın yerine Semih i oyuna dahil etti. Bursaspor un ceza alanı içinde kullandığı endirek serbest vuruşta da top enteresandır ki, taraftarın oyunda görmeyi arzuladığı Semih e çarptı ve gol oldu. Daum mu yoksa taraftar mı pişman? Yoksa Daum a göre bu maçın sorumlusu da bu kez taraftar mı??

22 Şubat 2010 Pazartesi

En İyi Blog Yarışması









Bir dakikanızı ayırıp da oy kullanırsanız, bu küçük heyecanda eğlencemize eğlence katarsınız.



Yorumsuz#3



İşyerinden bloga giremiyorum. Güç bela kontrol paneline ulaştım. Kontrol panelinden de postları düzenleme butonuyla içlerine girip fotoların urllerini almak suretiyle baktım. Acemi yazarımız 9.15 te youtube videosu eklemiş sanırım. Oysa ki youtube a erişim yasak! Neyse Herkes bir yorumsuzluk içinde. Benimkinin yorumu içinde. Amacım kimseyi kırmak değildir, şurdakini buraya koymak değildir.

Biri Galatasaraylı biri Beşiktaşlı yazarların blogunda dünkü maç adına tek kelime yok demesinler bari!!

Yorumsuz#2

Carter, ileriye dönük, futbolcu olma isteğini belli etti...

Yorumsuz...














İstekli olmak















Rahat olmak

Akhisarspor emin adımlarla









Akhisar Belediye Spor, dün Yükselme Grubunun zayıf halkalarından gibi görünen Etimesgut Şekerspor deplasmanındaydı. Maçın ilk yarısı golsüz tamamlanırken, ikinci yarıda Tuncay ın golüyle öne geçen Akhisar, maçın bitimine 2-3 dakika kala Klasman Grubunun gol kralı Doğan ın golüyle maçı 2-0 kazanmayı başardı. Bu galibiyetle, Güngören Bld nin 2 puan gerisinde, 2. liğe yükseldi. Aynı zamanda Güngören Bld. ile birlikte Yükselme Grubunda yenilmezliğini de sürdüren Akhisar, emin adımlarla hedefe doğru ilerliyor.


19 Şubat 2010 Cuma

Carmelo vs. LeBron

" Birazdan elinin üstünden geçecek topa iyi bak James... "

Not:Denver maçı 1.9 sn. kala Carmelo'nun leBron'un müthiş savunması altındayken el üstü orta mesafe şutu ile kazandı.

Futbol ve Microsoft


"Çiçeği" burnunda teknoloji sitesi NeoNebu da çıkan habere göre artık taraftarlar IE 8'lerini tuttukları takıma göre özelleştirebileceklermiş. Bu program Sporx ve Mackolik sitelerinden indirilebiliyormuş.

Aynı zamanda Gocimbom gibi özelleştirilmiş arama motorları var. Tabi ki bunlar google reklamlarından para kazanma amacı güden arkadaşların hizmetleri. Görmekteyiz ki yazılım dünyası ile futbol dünyası arasında bilgisayar oyunu dışında da bir etkileşim var.Yakında rakip takım taraftarlarının sizinle iletişime geçmesini engeleyen, futbol takımınızın virüs koruma programı çıkarsa şaşırmayın!!

Anons Krizi

18 Şubat gecesi Fransa'da oynanan Lille-Fenerbahçe maçında, staddan UEFA'nın verdiği metin doğrultusunda yapılan anonsla, "Yunanistan'dan gelen Türk misafirlerimiz hoşgeldiniz!" şeklinde bir karşılama yapıldı.

UEFA'dan bir özür bekleniyormuş.

UEFA böylesine bir hata yapar mı bilinmez. Bir çok görüşün şuan "yapmaz!" şeklinde ki düşüncelerini okuyor gibiyim. Peki bu anons neden yapıldı? Benim aklıma gelen ilk neden tahrik. Ancak her fırsatta Fair-Play'den bahsedilen futbolda, özellikle de tüm Dünya'nın gözünü diktiği Avrupa Ligi maçında böyle bir tahriğin yapılması ne kadar doğru? Türkiye-Yunanistan arasında ki tarihten gelen siyasi ayrılığın, böylesine bir maçta kullanılmak istenmesi futbolun güzelliğine sığmadı.

Maç 2-1 Lille üstünlüğü ile sona erdi. Bu tahrik işe yaradı mı dersiniz?

18 Şubat 2010 Perşembe

Hiddink,Rijkaard,Mourinho.. Fark?

17 Şubat 2010 tarihine üzücü bir not düşmek istiyorum. Belki yıllar evvel başladı bu furya, belki futbolumuzu geriye götürdü, belki bizi daha popüler yaptı. Ama yorumcularımızın manteliteleri hiç ama hiç değişmedi. Dün, "Tigana"lar, "Lucascu"lar, "Del Bosque"lerdi, bugün "Daum"lar, "Rijkaard"lar, yarınsa "Hiddink"ler, "Mourinho"lar ; ya da kendilerini öyle görenler mi desem daha doğru olur? Hep kelle kopardılar, ta ki kopan kelle kendilerinin ki olana değin. Eskiden olsa, "En başarılı dönemi! Gelmez Türkiye'ye" diyeceğimiz başarılarla dolu futbol adamları, futbolcular, artık ülkemizi de tercih listelerine eklediler bile. Bunun farkında olacak yorumcular acilen aranmaktadır!!.. Hiddink, futbolumuza, daha bir futbol katar. Kellesi mi? O, ilk hazırlık maçında gitti bile..!!

Song ve İmaj...

Trabzonspor'lu Song reklam çekimi için yeni bir imaj edinmiş.. Tanıdığımız Song'a biraz uzak...

17 Şubat 2010 Çarşamba

Karpatların Maradonası

O, ülkemizde gördüğümüz tartışmasız en iyi yabancıydı...

Milli Takımın Yeni hocası #3


3 Aralık Tarihli Yazı:

Milli Takımın Yeni Hocası #2

O zaman temenniydi şimdi gerçek oldu.Bakalım klüp milli takım entegrasyonu ne olacak? İzleyip göreceğiz. Oğuz Çetin ve Engin İpekoğlu'da böyle bir teknik adamla çalışma şansını yakalayacaklar. Oğuz Çetin için Fatih Terim'den sonra ikinci bir büyük tecrübe olacak.Resmi açıklamada yok ama Altyapıda Ersun Yanal olacaksa Türk Futbolu'nun geleceği parlak olacaktır.

16 Şubat 2010 Salı

Nihayet başlıyor...


















LYON - REAL MADRID
MILAN-MANCHESTER UTD.

Jack Rodwell el yakıyor...












Everton un genç oyuncularının ne kadar başarılı olduklarını ve her geçen gün Everton kulübünün bir yeteneği daha geliştirdiğinden daha önce de bahsetmiştik. İşte onlardan birisi, Jack Rodwell. Everton orta sahasında yere en sağlam basanlardan biri. Manchester United ın 18 yaşındaki oyuncuya, kancayı takmış olması da söylentiler arasında.. Liverpool şehrinin en başarılı genci olarak gösterilen Rodwell için Everton dan da bir haber; bonservisinin 30 milyon paund olduğu ve aşağısına masaya oturmayı bile düşünmedikleri yönünde...

15 Şubat 2010 Pazartesi

Antu'dan bir foto

14 Şubat 2010 Pazar

2010 All-Star'a Kalan Son Adım


Dünya'nın en çok takip edilen spor şölenlerinden All-Star şöleni, All-Star Dallas 2010, büyük maç öncesi cuma gecesi Rookie-Sophomore maçı, cumartesi gecesi ise yetenek yarışmaları ile devam etti. Türkiye saati ile pazartesi sabaha karşı oynananacak All-Star maçı için geri sayımda son dönemece girildi.

Büyük çekişmeye sahne olan Rookie-Sophomore maçını tam 7 yıl aradan sonra Rookie(Çaylaklar) kazanırken, Milwaukee Bucks'ın çaylak oyuncusu Brandon Jennings maça damgasını vuran oyuncu oldu. Ancak maçın MVP'si Tyreke Evans oldu.

Ardından bu sabaha karşı yapılan yetenek yarışmalarında, Yıldız Şutörler yarışmasında zaferi orta sahadan başarılı atışı ile Alman yıldız Dirk Nowitzki, Teksas takımına kazandırırken, yetenek yarışmasında 2. kez gülen isim Phoneix Suns'ın başarılı oyun kurucusu Steve Nash, 3 sayı yarışmasında tecrübeli Paul Pierce kupayı kazanan isimler oldu. Gecenin en ilgi çekici yarışması olan smaç yarışmasında ise NBA tarihinde ilk defa bu yarışmayı 3 defa kazana isim olan Nate Robinson gülen isim oldu.

2010 All-Star'ın, diğer All-Starlar'a nazaran bir farkı olsun isteyen organizatörler, NBA'nın 24 yıldızını karşı karşıya getirecek büyük karşılaşma için Dallas şehrinin yeni NFL stadı olan Cowboy Stadyumu'nu kullanarak 80 bin kişilik kapasitesi olan stadyuma, saha içine de seyirci alarak ortalama 92 bin kişilik bir seyirci grubunu toplayarak bir ilke imza atacaklar. Bu konuda ki All-Star rekoru 1989 yılında oynanan ve 45 bin kişinin izlediği Houston Astrodome'e ait. Normal sezonda ise 62 bin seyircinin izlediği Michael Jordan'lı Chicago-Atlanta maçının oynandığı Georgiao Dome Salonu'na ait.

92bin canlı seyircinin izleyeceği, dünyanın bir çok ülkesinden milyarlarca takipçisi olan bir karşılaşma, heyecan, adrenalin, görsel şölen, uykusuzluk... All-Star Dallas 2010'da...

12 Şubat 2010 Cuma

Robinho, "Home Sweet Home"


Şaşırtıcı bir performansla, Avrupa kulüplerinin gözüne çok batmıştı zamanında Robinho.. Bunlardan Real Madrid 30 Milyon $ ödedi Santos a ve Robinho yu Madrid e getirdi. Aynı dönemde Mourinho lu Chelsea yine aynı ücretler karşılığında Essien i alırken, aslında İspanya ya bu paralara böyle oyuncuların getirilmesinin çok da doğru olmadığının göstergesiydi. Essien in yarattığı katkı orta sahada herkesin gözüne batarken, gol yollarında Robinho ne kadar etkili de olsa, zaten o olmasa da bu golleri atabilenler vardı. Neyse, Essien ve Robinho arasında kıyaslama da çok doğru değil zaten.. Özellikle bugün için.. Robinho Madride de hızlı girmişti ancak, zamanla işşi zorlaştı, yedek kalmaya başladıkça da yeteneklerini göstermekten kaçınır tavırlar sergilemeye başladı. Bu sırada Manchester City, Arap sermayesiyle transfer saldırılarına başladı, ne tesadüftü ki, Santostan takım arkadaşı ve en yakın arkadaşlarından Elano da City de oynuyordu. Robinho da Ada nın yolunu tutarken, bu kadar mutsuzluk ve çaresizliği bir arada yaşayacağını nereden bilebilirdi ki? Önce Elano, Galatasaray a gitti, arkadaşından oldu. Formsuzluğu hat safhaya çıktı, formasından oldu, Mancini geldi, tam kulübeden de olacaktı ki; araya eski takımı, kendi evi diyebileceğimiz Santos kulübü girdi ve sezon sonuna dek Robinho yu kiraladı. Krallar gibi karşılandı ve Pele ile birlikte helikopterle indi Vila Belmiro stadının ortasına imzayı atmak için...

Futsal ile ün salmış olan Robson De Souza, takma adıyla Robinho, Pele nin genç yetenek avcılığındaki avlarının en başında geliyor. Salonlardan çim sahaya adım atması da Pele sayesinde olurken, ilk profesyonel maçına da yine Santos formasıyla çıkmıştı. İlk sezonunda da Santosla şampiyonluk duygusunu tatmıştı Robinho..

Uzun aradan sonra ilk kez Santos forması ile Sao Paulo deplasmanında sahaya çıkan Robinho maça kulübede başlamıştı ancak hem medyanın, hem de bütün taraftarların gözüleri hep onun üzerindeydi. Santos, Neymarın penaltı golüyle öne geçmişti ancak, ardından kalesinde golü gördü. Oyun 1-1 ken girdi Robinho oyuna ve girer girmez canlı ve istekli oyununu şutlarla süsleyip sürekli gol aradı. 86. dakikada geldi bu gol hem de gerçekten müthiş bir goldü. Topuğuyla çok şık bir vuruş yaparken, takımına 3 puanı kazandırıyor, evine de "Hoşbulduk" mesajını veriyordu.

















Bu arada henüz 1992 doğumlu olan 18 yaşındaki forvet Neymar da Santosun parlayan yıldızı. Bir çok Avrupa kulübünün iştahı kabarmaya başlamıştır mutlaka... Neymar 56 kez Santos forması giydi ve 21 golü var. İnanılmaz hareketli ve kıvrak. Aynı Robinho gibi onun gençliği de "baş döndürücü" olarak anılıyor.

Cruyff Demişken

Ertuğrul Sağlam


Türkiye Süper Ligi'nin en çok gol atan 14. oyuncusu Ertuğrul Sağlam. Futbol'a yaşadığı Ereğli'nin Ereğli Erdemirspor'un paf takımında başladı , üniversiteyi kazandıktan sonra Fenerbahçe'de devam etti. Gaziantepspor tarafından keşfedilen Ertuğrul, ilerde ki başarılı futbol kimliğinin ilk profesyonel adımını atmış oldu. Dikkatleri ise 1988-1994 yıllarında oynadığı Samsunspor'da çekmeye başlamış ve 3 büyüklerin transfer listesine girdi. Bu üç takımında Ertuğrul için verdiği kıyasıya mücadeleyi Beşiktaş kazanmış ve 6 yıl boyunca da takımda başarılı bir oyun ortaya koymasını sağlayan imzayı attırmıştır. John Benjamin Toshack tarafından defans oynatılan oyuncu aslında bir forvet oyunsudur. Beşiktaş macerasından sonra Erman Güraçar karşılığında Samsunspor'a gönderilen oyuncu, Beşiktaş'dan futbolcu olarak yüreği buruk ayrıldı. 2003 yılında ise aktif futbol oyunculuğuna nokta koydu.


Ancak futboldan kopma niyeti hiç olmayan Ertuğrul, Ertuğrul Hoca olmayı kafasına takmış, Gigi Multescu ve Erdoğan Arıca'nın yardımcılığını yaptıktan sonra 2004-2005 sezonunda Samsunspor, 2005-2007 sezonlarında ise Kayserispor'un başında çalışmış ve Şampiyonlar Ligi resmi dergisi Champions tarafından, gelecek vaad eden 20 teknik direktör arasında gösterilmiştir. 2007 Mayıs'ında Beşiktaş ile anlaşmış, ancak Şampiyonlar Ligi'nde ki kötü performasn nedeni ile Yıldırım Demirören'in Lucescu ile görüşmesi karşısında kendisi için olumlu ancak, daha sonraları Beşiktaşlılara saç baş yolduracak kararı vermiş ve istifa etmiştir. Bu sezon Bursaspor ile ligin ilk yarısını 2. sırada bitiren Ertuğrul Hoca, FIFA tarafından, Tolnay Kafkas ile beraber gelecek vaad eden teknik direktör olarak gösterilmiştir.

Spor akademisi mezunu ve master sahibi Ertuğrul Hoca'nın en beğendiğim yönü, maç esnasında futbolu okuyarak, oyuna yaptığı müdahalelerdir. Gerek 2-3 kazanılan Beşiktaş maç, gerekse de kupada 3-0 rövanşında Fenerbahçe maçında takımın 10 milyon €'luk oyuncusu sakat Sercan'dan yarı yoksun gösterilen performans-her ne kadar dramatik bir sonla bitsede- "Türkiye'nin Alex Ferguson'u ben olacağım" demecini veren Ertuğrul Sağlam'ın biz futbolseveri heyecanlandırak çok iş yapacağının birer kanıtı gibi adeta.

Kayserispor başında iken sadece UEFA kupası 1. turunda avrupa arenasında boy gösteren Ertuğrul Hoca, Bursaspor ile bu sezon ki mücadelesi sonucu, tekrar avrupada oynama hakkı kazanması ise şu an tek temennim. Çünkü 2006'dan bu yana daha da olgunlaşan , futbol fundemental'ı da çok yüksek olan Ertuğrul Hoca'nın avrupada başarılı olmasını öngörüyorum ve elinde ki mevcut Bursa kadrosu ile bunun ne kadarını başarabileceğini izlemeyi dört gözle bekliyorum.

Ülkemizde ki yabancı teknik adam furyasına karşı, başarılı performansları ile dikkat çeken Türk teknik adamlarımızın değerlendirilmesinde ise malesef yorumlar biraz can yakıcı oluyor. "Türkiye'nin Alex Ferguson'u ben olacağım" açıklaması yapan 40 yaşında ki genç bir teknik adamın, futbol bilgisini bile bile ve yaptığı pozitif tüm müdahalelere rağmen, negatif eleştirilerin ardı arkasını kesmemek adil olmuyor malesef. Umarım Ertuğrul Hoca gibi, Tolunay Hoca gibi daha nice başarılı teknik adamlarımız yetişir ve gerçekten futbol konuşuruz bu nesillerle beraber.

11.02.2010'a Not Düşülecek Bir "Ah!"

Uzun süreden beri futbolumuzu meşgul eden olaylar mı, ne zamandır bu kadar kaliteli ve kıran kırana bir maçı ülkemiz takımlarından izleyememem midir neden bilmem ama 3-0 rövanşında, Ertuğrul Hoca'nın "Eğer 3 yediysek 3'de atarız" açıklamasının hakkını veren bir maç oldu Bursaspor-Fenerbahçe çeyrek final rövanş maçı.

Maçı canlı yayın yapılırken izleyemedim maalesef, ancak gece maçın tam tekrarının bantdan izlediğim zaman, başımı ellerimin arasına alıp derin ve içten bir "Ah!" çektim. Bunun nedeni maçı canlı izleyememem değil, maçı Bursa Atatürk Stadı'nda izleyememiş olmamın şansızlığıydı. Gerçekten de neredeyse futbolun tüm işlevselliğinin görüldüğü bir maç olmuş ve ne mutlu tüm o taraftara böyle bir maçı canlı gözlerle izleyebilme şansı yakalamışlar.

Bende geçde olsa bu zevke "bantdan" vardım, fakat yapabileceğim tek şey yatağıma yatıp, maçı staddan yaşayabileceğim zevkli bir rüya.

Futbolcu Lakapları



NTV'nin derlediği, efsane futbolculara verilen lakaplar..

11 Şubat 2010 Perşembe

Rotasyon,Total Futbol ve Forvet


Rijkaard Türkiye’ye geldiğinde bizim takımlarımızdan birisi de Total Futbol’un temsilcisi olacak diye sevinmiştik. Sonradan bazıları Rijkaard felsefesinin pas oyununa dayandığını ve aslında Total Futbol’un daha farklı bir ekol olduğunu belirttiler. Günler ve maçlar geçtikçe ortaya çıkan tablo bir çok kişide soru işaretleri yarattı. Bugün gelinen noktada ise Galatasaray aldığı sonuçlardan ötürü oldukça eleştiriliyor. Özellikle ikinci yarının başlamasıyla birlikte Nonda’nın gönderilmesi, eleştirmenler için altın değerinde bir fırsat oldu. Herkes Galatasaray’ın forveti olmadığından, yanlış planlama yapıldığında hemfikir. Sanırım bazı taraftarlar bile Kewell’ın gitmesindense Nonda’nın gönderilmesini istediği için pişman. Ya da en azından Leo Franco gönderilseydi diye iç geçiriyorlar. Bir de Kewell’la anlaşma yapılıp askıya alınsaydı diyenler var ki onları anlamak mümkün değil. Galatasaray yönetiminin bunu düşünmemiş olması imkansız. Hızlı karar verilmesi gerekiyordu ve belli ki bazı pürüzler çıktı ve Kewell’la henüz anlaşılamadı. Bu durumda B planı uygulandı ve Nonda gönderildi. Kendi görüşlerime geçmeden önce 11 Aralık 2009 tarihli Fanatik gazetesinde yayınlanmış Cruyff röportajından bir paragrafa yer vermek istiyorum:

-Sizinle doğan ‘Total Futbol’u günümüzde en iyi uygulayan takım hangisi?

Tartışmasız Barcelona. Futbol adına ne gerekiyorsa yapıyorlar ve tribünleri futbola doyuruyorlar. Barcelona’daki her oyuncu, 3 pozisyonda oynayabiliyor. Mesela sağ bek ileriye gittiğinde, onun yerini dolduracak 2 oyuncu oluyor. Sağ açık ortaya, ortanın sağındaki ise beke geriliyor. Barcelona’yı iyi izlediğinizde, futbolcuların saha içinde müthiş bir rotasyon içine girdiğini görürsünüz. Aslında ‘Total Futbol’, topsuz alanda oyuncuların yaptığı hareketler ve saha içindeki pozisyon değişimidir. Dünyada topsuz hareketliliği de şu an en iyi Barcelona uyguluyor. Bazen Arsenal de bunu başarabiliyor.

Rotasyon deyince aklımıza sadece bazı oyuncuları dönem dönem oynatıp dönem dönem yedek bırakmak geliyor sanırım. Ya saha içi rotasyon,oyun esnasında? Şimdi bunu okuyunca ben Caner niye sol bek oynuyor, onun asıl yeri sol açıktır diyenlere gülüyorum. Bahsettiğimiz oyuncu 22 yaşında. 30’luk Henry’den kenar forveti yaratabilen adamdan Caner’i hem sol bek hem sol açık oynatmasını bekleyemiyoruz. Giovani Dos Santos’u futbol piyasasına sürmüş adama Giovani Dos Santos’u anlatıyoruz. Cık olmaz o, o kenar forvet, santrafor oynayamaz diyoruz. Komik değil mi? En son oynadığı maçın ardından muhtemelen kendisine sorunlan soruya verdiği “6 aylık paramı ödesinler gideyim” cevabı aslında Nonda’nın kafa olarak zaten gittiğini göstermiyor mu? Yani sırf CV sinde forvet yazıyor diye bir adamı takımda tutmak ne kadar mantıklı? Futbolcu forvetse her vurduğu falsolu biçimde top köşeye mi gidiyor? Ben bunu anlamıyorum. Sıfatlara bu kadar takılmayı. Sen forvetsin burada oynarsın. Galatasaray dün de “forvetsiz” oynadı ama 3 gol attı. Forvet olsa topu ileride tutarmış, hücum pres yaparmış. Bunu yapmak için illa ki forvet mi olmak gerekiyor? Onu geçtim sadece Nonda mı yapabiliyor? Benim beklentim Caner’in hem sol bek hem forvet oynaması, Arda’nın sol açık, forvet arkası ve forvet oynaması, kısacası herkesin Cruyff ‘un dediği gibi 3 pozisyonda oynayabilmesi, arkadaşlarının kademesine girip, sanki 40 yıldır o mevkide oynuyormuş gibi davranabilmesi. Daha önce demiştim Total Futbol V1.01, Loading please wait diye. Yine diyorum.Sabır önemli. Sabredelim. Kewell gitmesin diye yapmadığı kalmayan taraftar da Rijkaard’a ve Nonda’yı gönderen yönetime en büyük desteği vermelidir.

9 Şubat 2010 Salı

Yiğit Özgür-2

Oldu olacak bir tane de benden olsun ama bu son :)

Yiğit Özgür

Yorumsuz

8 Şubat 2010 Pazartesi

5.Slovakya














Orta Avrupada Polonyanın güneyinde bulunan ülke, 1993 yılında Çekoslovakya nın bölünmesinden sonra ortaya çıkan iki ülkeden birisidir. 2004 yılında da Avrupa Birliğine girmiştir.

Futbolda Çekoslovakya ekolü dendiğinde tarih boyunca bir çok başarı ve kaliteli isimlere rastanır. Çek Cumhuriyeti ile birlikte Slovakya da bu ekolü devam ettiren bir ülke. Milli takım tarihinde ilk maçını 1939 yılında Almanyaya karşı oynamış ve 2-0 kazanmıştır. En farklı galibiyetlerini 7-0 ile iki kez San Marino ve bir kez de Liechtenstein a karşı elde ederken; en farklı mağlubiyetini de 6-0 ile Arjantin e karşı tatmıştır. II. Dünya Savaşından sonra uzun yıllar boyu Slovak oyuncular da Çekoslovakya adına oynamışlardır. En fazla milli olan oyuncu, 95 kez ile zamanında Beşiktaştan da tanıdığımız, istikrar abidesi Miroslav Karhandır. Milli takımda en çok golü bulunan futbolcu ise Nemeth dir.








Dünya Kupası elemelerinde ilginçtir ki rakiplerinden bir tanesi Çek Cumhuriyetiydi. Slovenya, Polonya, K.İrlanda ve San Marino ile aynı grupta yer alan Slovakya grubunu lider tamamlayıp, G. Afrika nın yolunu rahat tutan ülkelerden oldu. Oynadığı 10 maçın sonunda 22 gol kaydederken, kalesinde de 10 gol gördü. Son maçında evinde K.İrlanda yı yenip zaten garanti gibi görünen kapıyı ardına kadar açarken, aslında rakiplerine de bir anlamda gözdağı veriyorlardı. Yeni jenerasyonun bir araya gelip harika bir görünüme bürünen Slovakya turnuvada da yakından takip edeceğim ülkelerden bir tanesi.










Dünya Kupasında F Grubunda İtalya, Yeni Zelanda ve Paraguay ile üst tur kavgası verecekler. Aslında bakıldığında Avrupadan savunmasıyla ünlü İtalya dışındaki rakiplerini geçebileceklerini düşünüyorum. Y.Zelanda zaten turnuvaya renk katmak için katılan ülkelerden, Paraguay ın elemelerde hem Brezilya yı hem de Arjantini mağlup ettiğini de eklemekte fayda var.












Takımın başında Vladimir Weiss bulunuyor. Çok kısa sürede dirençli ve gerçekten çok zor yorulan bir takım yaratmasını başardı. Tabi bunda kuşkusuz en büyük pay elinde bulunan kadronun da kalitesi. Kadroya bakacak olursak ilk göze çarpan kesinlikle takımın kaptanı Marek Hamsik. Napoli de forma giyen oyuncu son iki yılda adından çok söz ettirdi. Aslında Slovakya milli takımı genel anlamda bizlere çok yabancı değil. Kalecilerinden bir tanesi Ankarasporda forma giymiş, Ankaragücünde de kiralık oynayan Senecky, yine Ankaragücünün yeni transferleri Sapara ve Vittek, Beşiktaşın eski futbolcusu, Mainz 05 te top koşturan Karhan, yine Beşiktaşın en iyi yabancılarından Filip Holosko yakından tanıdığımız Slovaklar. Wolfsburglu Pekarik, Liverpool un defans oyuncusu Skrtel de bu kadronun en iyilerinden.












Ayrıca, Slovakya milli takımı, Çekoslovakya yı saymazsak bu yaz Dünya Kupasına ilk kez katılacak. 2006 Dünya Kupası elemelerinde de başarılı sonuçlara imza atmışlardı ancak playoff maçında İspanya ile eşleşmişler ve elenmişlerdi. Ben iyi futbol oynayacaklarına inanıyorum ve gruptan çıkabilecek güce de sahipler. Milli takımımızın olmadığı turnuvada bu kadar çok tanıdık futbolcu olması, onlara karşı küçük bir sempati de uyandırmıyor değil hani... Destekleyeceğimiz ülkelerden birisi.















Akhisar berabere...







Yükselme Grubunda dün Akhisarda ilginç bir maç oynandı. Tokatsporun un ikinci yarının hemen başında 1-0 öne geçtiği karşılaşmanın 87. dakikasında Tuncay ın attığı golle maça eşitlik gelirken, 89. dakikada kalesinde yine golü gören taraf Akhisarspor oldu. O sırada stadın önünden geçen babamın telefonda bana anlatışıyla "Stadda çıt çıkmıyordu, skorbordda durumun 1-2 olduğunu gördüm. Birden bir şey oldu, Akhisar yıkılıyor zannettim. Kopan gürültü 90. dakikada gelen beraberlik golüymüş." Tuncay bir kez daha golü buluyor ve takımına 1 puan kazandırıyordu. Akhisar yine kaybeymemişti. Ancak puanlar eşit, averajla 3. lüğe düştü. Umuyorum ki iki haftadır 2-2 biten bu maçlar sezon sonunda "Ahh" dedirtmez...


Kaptan köşkü...












Hafta arasında, Fabio Capello nun -özel sebeplerden dolayı- kaptanlıktan alıp da yerine Rio Ferdinand ı kaptan yaptığı John Terry, dünkü Arsenal maçında Chelsea taraftarından büyük destek gördü. Moralsiz olması beklenen Terry aksine çok da kendindeydi ve Chelsea Arsenal i mağlup ederken Terry nin de hatasız oynamasının etkisi büyüktü. "Özel hayatı onu ilgilendirir" diyen Ancelotti nin tutumu ve kaptanlığını elinden alan Capello nun tutumu arasındaki fark da ilginç tabi. Chelsea taraftarı kaptanlarını bağrına basarken, Terry de bunun karşılığını iyi oyunuyla vermiş oldu. Bu arada Ferdinand dan sonra ikinci kaptan da Gerrard oldu.

6 Şubat 2010 Cumartesi

Euro 2016 Adayı Türkiye


Euro 2016 ya aday olduğumuzu bilmeyen yoktur. Peki ya www.Euro2016adayiturkiye.com diye bir site olduğunu biliyor muyuz? Toplumda bir "sinerji" yaratması için yapılmış bir iş sanırım. Facebook gibi ortamlarda en çok üyesi olan ülkelerden biriyiz ne de olsa.(en son 18 küsur milyon Türk'ün üye olduğunu duymuştum bir panelde).Sosyal Medyada canavar gbiyiz. Tabi toplumda bir sinerji yaratılırken,global ortamlarda da Türkiye'nin bu işe ne kadar hevesli olduğu, ilginin yüksekliği ve daha organizasyonu almadan bu kadar başarılı pazarlanıyorsa, bir de alınırsa neler olur mesajları ilgili yerlere iletilmek isteniyor sanırım. Site de çalışmayan bazı bölümler var ne yazık ki. Bugüne ladar 55.277 kişi siteye kayıt olmuş,yani destek vermiş. Milyonlara ulaşmak çok kolay.Hadi bakalım.

5 Şubat 2010 Cuma

Tüm BankAsya Bir Galatasaray Etmiyor

Ara transfer dönemi sona erdikten sonra, BankAsya 1.lig'deki tüm takımların toplam ederi, Galatasaray'ınkinden daha az olduğu belirlendi.

BankAsya'daki takımların toplam ederi 120 milyon 375 bin avro iken, Galatasaray'ın ederi ise 129 milyon 700 bin avro olarak belirlendi. Turkcell Süper Ligi ise 711.5 milyon avro yani BankAsya'nın 6 katı.

BankAsya'nın en maaliyetli takımı Konyaspor(10.5 milyon avro), en maaliyetli oyuncusu ise yine Konyaspor'da oynayan Brezilyalı Kaue Catenao da Silva(1 milyon 750 bin avro), Turkcell Süper Lig'in en değerli oyuncusu ise Galatasaray'lı Arda Turan(15 milyon 500 bin avro).

Taraftar Ligi


Bugün bir vesiliyle FC United’la ilgili birşey okudum. FC United hikayesini herkesin bildiğini varsayarak geçiyorum. Benzer şekilde Man City taraftarlarının kurduğu ve adını kurulduğu zaman Man City’nin evi olan Maine Road’dan alan bir taraftar takımı var. Her ikisi de yerel amatör liglerde başgöstermiş ve zaman zaman karşı karşıya gelip kıran kırana maçlr oynamışlar. Buradan yola çıkarak aklıma bir Taraftar Ligi organizasyonu geldi. Yazmadan önce araştırayım dedim ve sadece Meşale Kokusu blogunda benzer bir fikire rastladım. Düşünsenize Ultraslan İdman Yurdu, Antu Köy Hizmetleri ve Çarşıbirliği, Teksas Kovboyspor gibi takımlardan oluşan bir lig. Tam sahada Pazar Ligi. Evet katılıyorum muhtemelen bu organizasyon geleneksel hale gelinceye kadar birçok kavga çıkması muhtemel. Tribünde birbirine o küfürleri edenler sahada kemik sesleri çıkartır ama o belki tribün kültürü ve futbolcuyu anlama empatisi için faydalı da olur. Amatör liglere olan ilgi de artacaktır çünkü saydığımız takımlar otomatikman binlerce arkadaşlarını tribüne çekecektir. Kimbilir sahadakiler eş dost olunca da, o golün nasıl kaçtığından, hakemlerin ya da oyuncuların cinsel tercih merakından,sahadakilerin ailesindeki bayanların cinsel hayatlarını sorgulamaktan vazgeçeriz. Hatta bence bu lig Süper Lig’in bile tozunu atar. Ve o hep dillendirdiğimiz taraftar- kulüp bağının had safhada olmasını yaşarız. Taraftar olan herkesin kongre üyesi olduğu bir kulüp yapısı oluşur. Endüstriyel futbolu yıkacak anarşist bir hareket olur sanki!!