21 Şubat 2011 Pazartesi

1 Hafta 4 Maç


Bir Galatasaraylı olarak 1 haftada 4 maç izlemem ironik oldu. Zira futboldan soğumuştum. Öte yandan birkaç zamandır beni futbol anlamında tatmin edemeyen takımımın dışında maçları izleyerek futbol sevgimi tatmin etmiş oldum.

Gelelim maçlara..ilk maçımız olan Fenerbahçe- Kayseri maçını arkadaşmın boşa çıkan kombinesi sayesinde izledim. Tarih 14 şubat 2011. Olsa olsa Kocaeli Anadolu Liseli kanaryalar olabilecek bir 3 lü olarak tribündeydik. (Türklüğümün İnsanlığımın önüne geçemediği gibi Galatasaraylılığım da futbol sevgimin önüne geçemedi. Zira o 3 lü arasında bir Galatasaraylı bir Beşiktaşlı ve bir Fenerli idik). Ama tarih itibariyle maçın önüne “Sevgililer Günü” geçti. Önce Fenerli arkdaşımın sevgilisiyle buluşmasına “baltalık” ettim sonra da Beşiktaşlı arkadaşımın sevgilisininin “şaka yapıyorsun, maça gitmiş olamazsın tepkisine canlı şahitlik ettim.(bana her sevdadan kalan sadece
Galatasaray :P) Maçtan ziyade “kameramana para versek de bir jest yapsak” düşüncesi sardı bizleri. Ama muhtemelen “yenge” maçı izlemezdi..En son evinin önüne gidip ayakkabı boyasıyla apartman önüne bir not bırakma fikri çıktı ama aramızda bir Tarık Akan yoktu..

Bu maçtan bana kalan niye pas yapmanın önemli olduğu ve tek başına topu alıp gitmenin çare olmadığıydı. Türk Futbolunun mahalle maçlarından farksız olduğunu gördük. Ha bir de Kayseri’nin 40 numarasının ne kadar yetenekli ama “dümenci” olduğunu gördük. Futbol tabiriyle dümencinin karşılığı “takım disiplininden uzak” oluyor.

Bir sonraki maçım Arsenal-Barcelona maçı idi. Televizyondan izlediğim bu maçta Barcelona’nın üşengeçliğini gördüm. Pastan vazgeçip de çalıma girdiklerinde Barcelona’lı da olsa futbolcuların nasıl beceriksizleştiğini. Ha bir de “futbol bir hatalar oyunudur” lafını İlker Yasin’in söylediği izlenimine kapıldım.

Sonra yalnız kaldığım bir Cumartesi günü, o an itibariyle görememiş olduğum Ttnet Arena’ya bir bilet buldum.Daha doğrusu maça gitmeyen birinin kombinesine kondum. Ama öncesinde hayat üzerine konuştuğum bir arkadaşla yaşadığım diyalog damgasını vurmuştu; Cruyff "aslında futbol basit bir oyun ama futbolu basit oynamak zor demiş, e dar alanda kısa paslaşmalar filminde de futbol fena halde hayata benzer diyorlar,o zaman Cruyff un sözünde futbol yerine "hayat" dersek şeklinde diyalog yaşamıştım.(yerine koyma metodu, bkz; matematik) Stad olmuş. Hele o koltukların önündeki direklere hayran kaldım. Haftanın en kötü maçı fena sayılmayacak bir golle galip gelmemizi sağladı. Sonrasında kombineyi temin eden, fakülteden arkadaşımla bir “silindirik paraboloid” tartışmasına girsek de Ttnet arena ve Galatasaray ile ilgili günü lafı ondan geldi; “Çerçeve güzel ama resim kötü!”

Son maçım ise derbiydi. Süpriz bir ziyaret gerçekleştiren babamla izlediğim maçta, İbrahim Toraman’ın gol atarak yaşadığı duygusallık benim babamla olan sohbetimin yanında bir hiç kalırdı emin olun!

Sonuç olarak bir hafta böyle futbolla dolu dolu geçti..

11 Şubat 2011 Cuma

Türk Futboluna dinamit koyanlar!

İzleyin! Ahmet Çakar'ın futbola bakış açısını kendi ağzından dinleyin. "Taktik, teknik anlatılan programlar izlenmiyor!!"


AHMET ÇAKAR: "HINCAL ULUÇ TÜRKİYE'NİN EN BÜYÜK POLEMİKÇİSİ"
Yükleyen MarketingTurkiyeTV. - Tüm sezonlar ve tüm bölümler

9 Şubat 2011 Çarşamba

Offside


Aslında Jafar Panahi'nin 2006 yapımı Offside isimli filmini arıyordum ama İsveç yapımı başka bir Offside ile karşılaştım. Özetle film, Amatör bir takımın ligde kalma mücadelesi üzerinden kahramanların hikayesini anlatıyor. Babası takımın eskilerinden olan Anders, babasına olan saygıdan ve futbola olan sevgisinden ötürü yaşadığı yerden ayrılamayan, bu nedenle iş bulamamış ve ailesi ile yaşayan bir adam. Takım, Stenfords BK, kendini Liverpool'la özdeşleştirmiş. Alınan sonuçlar berbat. Sonra bir gün takımın en 'paralısı' Liverpool'da efsanevi oyuncu Duncan Miller ile karşılaşır ve takımlarında oynamaya ikna eder. Duncan futbolu 10 sene önce bırakmış ve her İngiliz gibi bira göbeğini büyütmüş bir adamdır. Gördüğü muameleye şaşırsa da Anders'e artık oynayamayacak durumda olduğunu söyler. Anders yine de oynamasını en azından takım arkadaşlarına moral olacağını ve yıllarca Premier Lig de oynamış biri için bu seviyede futbolun sorun olmayacağını söyler. Duncan kabul eder ancak ilk maçında 5 dakika içinde kırmızı kart görüp oyundan atılır. Daha sonra madem oynamıyorum neden antrenör olmiyim der ve olaylar gelişir..Duncan Miller da kim, madem efsanevi ben neden tanımıyorum demeyin çünkü öyle bir oyuncu yok:) Keyif veren bir futbol filmi.İzleyin derim.

SAMN Blogspor'da


01.12.2010 BlogSpor (www.scarfaroundmyneck.com) PART I
Yükleyen Mustafa_Bilir. - Daha fazla spor videosu.



01.12.2010 BlogSpor (www.scarfaroundmyneck.com) PART II
Yükleyen Mustafa_Bilir. - Daha fazla spor videosu.

01.12.2010 tarihinde ki yayına blogumuz konuk olmuştu. Her ne kadar program Begüm Kıratlılar'ın kanaldan ayrılışı ile şimdilik son bulsa da, yazarımızı konuk eden başta Şaban Petek olmak üzere tüm SkyTürk Spor Servisi çalışanlarına gösterdikleri eşsiz nezaket ve yardımseverlik için çok teşekkür ederiz.

5 Şubat 2011 Cumartesi

Ryan Giggs #11

" Hatırlıyorum da, ilk kez soyunma odasına girdiğimde Steve Bruce, Bryan Robson ve Mark Hudges'i gördüğümde saygıyla karışık bir korku hissetmiştim. Şimdiyse en yaşlı benim "

Q: Bu senin Premier Lig'deki 20. yılın. Bu zaman dilimi içerisinde İngiltere futbolunda ne gibi değişiklikler oldu?

Giggs: Bence hazırlık tarafı gözden uzak bir şekilde gelişme gösterdi. Artık oyuncular kendilerine nasıl bakmaları gerektiğini, ne içmemeleri gerektiğini, ne yemeleri gerektiğini ve buna benzer bir çok şeyi biliyorlar. Oyun, şimdiki dönemde çok hızlı oynanıyor. Bu nedenle her zaman fiziksel kondisyon olarak en üst seviyede olmalısınız, aksi takdirde performansınız düşer ve sakatlanabilirsiniz. Muhtemelen bu en büyük değişim.

Q: Old Trafford'da değişmeyen tek şey ise Alex Ferguson. Onun yönetim sistemi nasıl gelişti?

Giggs: Eskiden olduğundan çok daha olgun. Birçok kişinin kullandığı "hairdryer treatment*" sistemini çokda üzerimizde hissetmiyoruz, kulüpteki her kişi kendinden ne beklendğinin farkında. Disiplin hala var, fakat farklı bir şekilde.

Q: 9 sene önce emekli olacağı söyleniyordu fakat "Sir" tam tersi bir karar aldı. Sence, Premier Lig Şampiyonu ünvanını yada Şampiyonlar Ligi'ni zirvede bitirdiği bir gün bu kararı alır mı?

Giggs: Dürüstçe söylemeyim ki bunu bilmiyorum. Tek söyleyebileceğim, performansının düşmesi ile ilgili hiçbir izlenim vermedi bana. Menajerle ilgili harika olan şey, her daim devam edebilmesi, takımını yeniden yaratabilmesi ve kulübe başarı kazandırabilmesidir. Manchester United için duranların beklentilerini çok iyi anlıyor ve tüm enerjisini bu beklentileri karşılayabilmek için harcıyor Ferguson. Böyle bir arzuya sahipken, yaşın pekde bir önemi kalmıyor.

Q: Peki ya sen. Bu senin son sezonun olabilir mi?

Giggs: Bu soruyu bende kendime çok defalar soruyorum, fakat açıkcası halen karar verebilmiş değilim. Eğer United'ın ve kendimin adalet mekanizmalarına sadık kalabiliyorsam, menajerimde devam etmemi istiyorsa bir sezon daha oynayabilirim. Tam tersine, şuanda menajerimle aram çok iyi ve buna birgün birlikte karar vereceğiz. Şuanda işler yolunda gidiyor, sezon sonundaki duruma göre tekrar bir değerlendirme yapıp karar veririz.

Q: 30 yaşlarındayken senin oyun stilinden bir değişim oldu mu?

Giggs: Eskiden alışık olduğum gibi, kaleyi bombalayamıyor ve kanatlardan çizgiye inemiyorum. Fakat tecrübelerim bana topu nasıl daha iyi kullanacağımı, doğru pas atabilmeyi ve daha iyi boşlukları değerlendirebilmeyi öğretti. Sakatlıklar konusunda ise şanslıyım, halen sahaya adımımı atabiliyorum. Son olaraksa halen futbola aşığım, bunda en ufak bir değişiklik bile olmadı.

Q: 11 Premier Lig ünvanı, 2 Şampiyonlar Ligi kupası, 4 FA Kupası ve 4 Lig Kupası kazandın. Seni motive edebilecek ne kaldı?

Giggs:
Kariyerimin sonuna doğru yaklaştığımın bende farkındayım. Belli ki sonsuza dek bu oyunu oynayamam, bu yüzden her yeni başlayan sezon daha değerli oluyor. Emekli olmadan evvel, kalan bütün vaktimi açlığımı doyurması için kupa kazanmaya adayacağım. Ayrıca, United formasını sırtıma geçirebilmek de eskiden olduğundan dha fazla gurur verici.

Q: Soyunma odasındaki görevin tam olarak nedir?

Giggs: Belirlenmiş bir rolüm yok aslında ama tecrübelerimle bana ihtiyaç duyan genç arkadaşlarıma yardım edebilmek için oradayım.
Hatırlıyorum da, ilk kez soyunma odasına girdiğimde Steve Bruce, Bryan Robson ve Mark Hudges'i gördüğümde saygıyla karışık bir korku hissetmiştim. Şimdi yaşlı ve tecrübeli olan ben olduktan sonra o yılları hatırlayınca yaşananlar çok ilginç geliyor.

Q: Geçen yıl ki harika takımla karşılaştırma yapmanı istesek bu yıl ki takımı nasıl kıyaslardın?
Giggs: Her tarafı farklı, bu nedenle karşılaştırmak haksızlık olur. Inanılmaz futbolculara, bazen inanılmaz takımlara sahip olduk ve daha sonra yeniden yaratmak zorunda kaldık. Amacımız her zaman bu inanılmaz tarafların benzerlerini yaratmak oldu. Sir Alex, bazı çok yetenekli gençlerle, gerektiğinde katkıda bulunabilecek tecrübeli oyuncularla harika bir grup oluşturuyor. Dürüst olmak gerekirse, olduçka iyi bir durumda olduğumuzu söyleyebilirim.

Q: Manchester City'nin yaptığı tuhaf harcalamalar hakkındaki düşüncelerin neler? Bunun futbol için kötü birşey olduğunu söyleyebilirmiyiz

Giggs: Hayır bunu söylemem. City taraftarları şuanda büyük bir rüyayı yaşıyorlar ve kendilerine bol şans. Çok kısa bir süre içerisinde bütün bu pahalı oyuncuları kulübe gelirken gördüler - ki bu hayatlarınca tahmin edemeyecekleri birşey. Peki bu United ile City arasında ki rekabeti yoğunlaştırır mı? Sanırım ki evet, çünkü artık City'de ünvanın peşinde olacaktır. Bugüne kadar iyi geldiler ama şampiyonluk ünvanı için anahtar ipuçu, haftalık performansların tutarlı olmasıdır. Nasıl olacaklar hep beraber göreceğiz.

Q: Kramponları astıktan sonra Ryan Giggs için sıradaki nedir?

Giggs: Şundan eminim ki 20 yıldan sonra veya diğer bir deyişle onca yıl aynı şeyi yaptıktan sonra hayatımda büyük bir boşluk olacaktır. Şuanda menajerlik için gerrekli rozetleri topluyorum, bu yüzden bu bir yol olabilir benim için fakat şuanda odaklandığım tek şey oynamak. Biliyorum bu bir klişe fakat, şuanda bir oyun bile benim için çok önemli.

Yazı kaynak: February 2011 World Soccer Magazine
Fotoğraf kaynak : Flickr

2 Şubat 2011 Çarşamba

50£ Milyonlara İnat Bir Abide || Gary Neville

Günümüzün endüstriyel futbolunun yarattığı etkiyle, 50£ milyon bonservis ücreti ile ezeli rakibe giden oyunculara inat, ayak topuyla ilk tanıştığı kulüple geçirdiği 20 yıldan sonra aynı kulüpte emekliliğini açıklaması Gary Neville ve neslinin farkını ortaya koyuyor.

1950'lerde Busby Bebekleri(Busby Babes) denilen genç yıldız akımının, Alex Ferguson modeli olan 1990'lar da oluşturulmuş Fergie'nin Yavru Kuşları(Fergie's Fledglins) Gary, kardeşi Phil, Ryan Giggs, Beckham, Nicky Butt ve Paul Scholes''dan oluşuyordu. 1994-95 sezonunda Paul Parker'ın sakatlanması ile ilk onbir oyunculuğuna terfi eden Gary, Beckham'la oluşturduğu ortaklıkla, bir çok asistin altına imza atmıştı. 7 sene kaptanlığını yaptığı Manchester United'dan 2005'de Celtic'e giden Roy Keane'den boşalan kaptanlık görevini üstlenen Neville'ın kariyeri kupalarla dolu: sekiz Premier Lig şampiyonluğu, üç FA Cup, bir Intercontinental Kupası, bir Dünya Kupası ve bir Lig Kupası. Gerçekten de olağanüstü. Tarih Eylül 2010'u gösterdiğinde, Gary her ne kadar tek tük maça çıkıyor olsa da Old Trafford'un çimlerie çıktığında Ferdinand, Vidic ve Evra gibi adayları olan Kaptanlık pazubandını Ferguson'dan alması, bu takım için ne kadar önemli bir oyuncu olduğunu gösteriyor.


Liverpool maçlarındaki klasikleşmiş sevinci, yeni nesil golcülere de örnek olan Gary Neville, profesyonel futbol hayatında son kez 01.01.2011'de The Hawthorns stadında oynanılan ve 2-1 kazanılan West Bromwich maçı oldu. Bir sağ bek oyuncusu olarak golle fazla buluşmaması beklenilen bir sonuç olmasıyla birlikte kırmızı formayla çıktığı 602 maçta toplam 7 gol kaydeden Neville, 1995'den 2007'e kadar 85 defa giydiği milli formayla ise hiç gol sevinci yaşayamadı. İngiltere milli takım tarihine atamadığı gollerle geçmiş olsa da, bu takımın en fazla kaptanlığını yapan sağ bek oluşu onu yine bir tarihi başarıya sürükleyen hikaye olurken, Türkiye'de benzerine sıklıkla rastladığımız, emekli futbolcunun spor yazarı oluşu Gary içinde geçerli olurken, haftada bir The Times için yazıyor.

1991'de girdiği kapıdan 2011'de çıktığını, son maçından bir ay bir gün sonra verdiği demeçle bildirirken, 19 sene Düşler Sahnesinde dinlediği taraftarını unutmuyor: " Bana her zaman büyük destek verdiler. Benim için ne kadar özel bir yerleri olduğunu biliyorlar".


12. Ege Kupası Şampiyonu Fransa

TFF tarafından düzenlenen geleneksel Uluslararası Ege Kupası'nın(Aegeon Cup) bu yıl düzenlenen 12. si, 11. sine benzer şekilde sonuçlandı. 11. Ege Kupasının şampiyonu finalde Türkiye'yi 3-1 skorla eleyen Fransa olmuştu. Bu yılda finalde karşılaşan iki takımın mücadelesi sonucunda gülen taraf 5-1'lik skorla Fransa oldu. Fransa bu galibiyetle şampiyonluk sayısını 4'e yükseltirken, en fazla şampiyonluk unvanı sahibi Türkiye(6).

Turnuva sonunda En İyi Oyuncu ödülüne layık görülen isim ise tanıdık biri: Muhammed Demirci. 2006 yılında ufacık boyuyla ekranlardan izlediğimiz Beşiktaş'ın geleceğinin fiziği, Messi'ye uygulanan tedavinin bir benzeri sonucunda fazlasıyla gelişmiş gibi görünüyor.

En iyi Kaleci ve En iyi Golcü ödülleri ise sırasıyla Mike Maignan ve Hervin Ongenda'yı kadrosunda bulunduran Fransa'nın olurken turnuvanın fair-play ödülüne layık görülen takımı İsviçre olarak belirlendi.

1 Şubat 2011 Salı

Anlamsızlaşmak..

CM 01-02 ydi. Liverpool'un başındaydım ve forvete ihtiyacım vardı. Fernando Torres'i al dedi Pascal. Aldım. Sonra o kadar ısındım ki her defasında onu aldım. Artık herkes bilirdi ki her yeni oyunda Torres'i kadroya katma hakkı sadece benimdi. Manevi çocuğum ilan edilmişti. Daha sonra oyun gerçek oldu. Harbiden Torres Liverpool'a gitmişti.Üstelik ben de İngiltere'deydim. Ufak tefek paralar kazanırken, ilk hedefim denkleştirip 9 numaralı Torres yazan bir Liverpool forması almaktı. Sonra, işten ayrılırken arkadaşlar sağolsun bana veda hediyesi almışlar. O an çok sevinmiştim. Facebook'tu, msn'di hemen fotosunu çekip ekledim. Yıllar sonra twitter'ımın background u oldu kendisi ve hatta bu blogdaki avatarım. Ama artık hiç birinin bir anlamı kalmadı...