21 Kasım 2010 Pazar

Türkiye'de Futbol - Bu Maçı Alıcaz!


Bir süre önce Sahaf Festivaline gidip de futbol kitapları aldığımı yazmıştım. Aslında futbolla ilgili kitap meselesi eskiye dayanıyor. Bir gün arkadaşlarla boş boş gezerken Beyoğlu Çukurcuma daki Mesele Kitapçısının tezgahında Futebol’u görmemle, hayatımdan eksilttiğim birinin boşluğunu doldurmaya çalışmam aynı zamana denk gelir. İşte o kitaptır ki, adını çok önceden aldığım blogun ilk postlarını yazmama neden olan. Sonrası zaten malum.

Türkiye’de yazılmış ilk futbol kitabı "Türkiye’de futbol- Bu maçı alıcaz!" ile tanışmam ise bambaşka bir hikaye. Bir dürümcüde yan masadaki kişinin elinde görüp bu ne yahu diye meraklanmam, yeni basımı olmadığını öğrenip kederlenmem ve internetteki açık arttırma sitesinde bulup sahip olmam çok kısa bir zaman aldı. Şimdi bu kitaptan bahsedeceğim bahsetmeye de nereden, nasıl bulup okuyacağınız kısmı beni ilgilendirmiyor.

Herneyse, gelelim kitaba. Tek kelimeyle “Harika!”. 90 da yazılmış ve 80’lerin Türk Futbol camiasını inceliyor. Tabi sadece 80’lerle kalmıyor, Türk futbolunun nasıl ve hangi koşullarda o günlere geldiğini anlatıyor. İlk tezahüratlar, eski stadlar, efsane futbolcular vs.

Kitap; Futbolcu, Hoca, Hakem, Tribünler, Spor Basını, Devlet ve Kulüp ilişkileri ve Bugün (90’lar) şeklinde bölümlere ayrılmış. Görüldüğü üzere futbolun tüm unsurları var.

Benim gibi 80’lerde doğmuş ve o gülerin futbolunu hayal mayal hatırlayanlara şaşırtıcı biçimde yabancı gelmeyen bir kitap. Bunun nedeni tahmin edebileceğiniz gibi hiç bir şeyin değişmemiş olması. Tarih verilmese bugünün futbolunu okuduğunuza emin olabilirsiniz!

Futbolcunun insan olduğunu ve psikolojisinden bahsederken, spor hekimliğinin tarihi, o zamanlardaki yabancı Hoca tartışmaları (bkz. Rijkaard, Schuster futbolu bilmiyor!), Hakemin kendini kimseye beğendirememesi ve her zaman günah keçisi olmasına kadar her şey aynı. Spor Basınındaki kalitesizlik ve Yönetim basiretsizliği de cabası.

Peki ya taraftar? O da aynı. Takımı maç kaybedince dalga geçilmemek için işe gitmeyen kişiler o zamanlar da varmış. Takım transfer yapınca “Hadi gene iyisiniz, bilmem kimi almışsınız” yorumuna kulübün basın sözcüsü edasıyla “ geçen sene çok maç oynamamış ama bakalım” diye cevap veren bizlerden bahsediyor aslında.

Hangi takımda hangi siyasi parti üyeleri olduğundan, milletvkili olmanın takımı şampiyon yapma sözü vermekten geçtiği günler.

Garip bir tebessümle okuyup da kendinizi –futbolla ilgileniyorsanız- bulabileceğiniz bir kitap. Sonuç bölümü ise Can Kozanoğlu’nun müthiş ileri görüşlülüğünü gözler önüne seriyor. Futbolun geleceğinin şirketleşmede olduğu söylentilerine, bu zihniyet olduktan sonra şirketleşseniz ne olur ki mealinde sözler ediyor. Sonra bugün Galatasaray, Fenerbahçe ve Beşiktaş A.Ş lerine ve içinde bulundukları duruma bakıyorum ve Can Kozanoğlu’na açtığı ufuktan ötürü teşekkür ediyorum.

Günümüzde dahi başarısızlığı yabancı Teknik Direktöre, kadroya, hakeme bağlayanların okuyup da sorunun ‘işleyiş’te olduğunu, ve işleyişin geçmişten beri hep bu şekilde aksak süregeldiğini gösteren ve harcadığınız zamanı kat be kat size geri veren bir kitap.

Hiç yorum yok: