12 Temmuz 2010 Pazartesi

Aklımızda Kalanlar...

4 yıl bekliyoruz bunun için. Öncelikli belirtmek isteğim bir öneri. Ki sanıyorum ki bu öneriyi getiren sayıca binleri belkide milyonları bulan insan vardır dünyada. Oda şudur ki şu kupa 2 yılda bir yapılsa, keza Avrupa Şampiyonası da öyle her yıl boş kalmasak, futbol izlesek. Hem dünya ekonomisi açısından da iyi olur. Bakın G.Afrika'ya giren döviz bu yaz ne kadar artmış? Bence Blatter değerlendirmeli bu fikri artık. Çok yönlü, her yönüyle de olumlu olduğuna inandığım bir proje. Büyüsü kaçar mı derseniz? Yaşamadan bilemeyiz derim.

Neyse hayalciliği bırakıp, gerçeğe dönelim. 2010 Dünya Kupası'da sona erdi. Kupa öncesi beklentileri karşılayan yahut karşılayamayan bir çok oyuncu ve takım oldu. Sonuçta İspanya şampiyon oldu olmasına ama kupa süresince yaşanan bazı olayları değerlendirelim istedim.

Kupanın en büyük hayal kırıklığı sanırım tartışmasız Wayne Rooney! Özellikle geçen sezon sonlarına doğru yakaladığı grafik, yazarlarımız dahil bir çoklarını heyecanlandırmaya yetmişti. Özellikle son maçlarda yaptığı hat-trickler ve yoğun enerjili oyunu, kupaya damga vurması öngörümüzü pekiştirmişti. Fakat ne yazık ki gruptan ilk sırada çıkabileceğini düşündüğümüz İngiltere'nin kötülüğüne bir de Rooney katılınca Alman hezimetine uğrayanlar listesine 2. turdan katıldılar.

Ufak bir paragraf da bu oyuncu hayal kırıklıkları konusunda Torres için açmak gerek. Özellikle Benitez'in gidip gitmeyeceği konusu açılınca yanında açılan konu Torres'in gönderilip gönderilmeyeceği idi. Gerek Liverpool'un yaşadığı maddi sıkıntı gerekse de bu teknik direktör sorunları gündemdeyken adı fazlasıyla geçti medyada. Bir de yaşadığı sakatlık vardı. Turnuva süresince beklentileri karşılayamayan kilit oyunculardan biri oldu. İster istemez insanın içinden bir ses diyor ki, "Torres formda olsa İspanya daha farklı damga vurabilir miydi turnuvaya?" Ama burdan da şampiyonluklarını gölgelemek istemem.

Ama bir Forlan vardı ki turnuvada. "Vay bee" dedirtti izleyen herkese. Avrupa Kupası şampiyonu olarak geldiği turnuva da en azından ünvanını karşılayacak bir performans göstermesi gerektiği paydasında birleşenlere nispet, ortaya koyduğu müthiş performansı, kapanış maçında attığı o muazzam golle de el salladı bize. Akreditasyonlu medya mensupları arasında yapılan oylama ile de Altın Top ödülünü kazanarak, Avrupa Ligi Şampiyonu ünvanı ile geldiği turnuvada, bu ünvanını geliştirmiş oldu.

Beklentilerin içinde olmayan bir Müller vakası yaşadık birde. 1 yıldır profesyonel olan oyuncu attığı 5 golle, yaptığı 3 asistle turnuvaya açık ara damga vuran oyuncuların başını çekiyor. Sahada olduğu her an, takım adına en önemli koz olan oyuncu, genel anlamda formda olan takımda Mesut'la beraber yıldızı en çok parlayan oyuncu oldu. Değerini de 4'e, 5'e katladı. Forlan'ı en iyi seçenler, Müller'i de pas geçmediler. Hem dakika açısından hemde yaptığı 3 asistle diğer 5 gollüler arasından sıyrılarak "Altın Ayakkabı" ve İbrahim Ayew, Dos Santos'u da geçerek "En İyi Genç Oyuncu" ödülünü kazandı.

Oyuncularda hal böyleyken, takımlar klasmanında turnuvaya damgasını vuran takım kuşkusuz Fransa ve yankıları oldu. Fransa'da ki sorunlar aslında yeni değil, hep vardı ama turnuva içerisinde yaşanan antremana çıkmama, basın bildirileri ile federasyona yapılan göndermeler, Anelka'nın kadro dışı bırakılması ve tam bir fiyasko olan grup sonunculuğu. Bu konu hakkında çok yazıp çizdik, ancak yapılan başlıca hatalar yüzünden 2006'da final oynamış bir takımı bu hale getirmek tamamı ile federasyonun suçudur. Ruhsuz oyuncu sorunu bunun yanında daha etkisiz kalır kanımca.

En iyi çıkış yapmış takım içinse aday takım bence çok. Şili, Paraguay, özellikle de Gana. Afrika'da hüküm süren Nijerya rüzgarını kesen Gana Çeyrek finale kadar öyle yada böyle geldi. Kıtanın umutlarını sürdüren ve eskiye nazaran daha mütavazi olan kadroları ile bunları başarmaları takdire şayan. Paraguay ise grup maçlarında oynadığı futbolla göz doldurdu açıkcası. Nefesleri çok uzun sürmese de şöyle düşünelim. İngiltere, İtalya, Fransa gibi major takımların çıkamadığı 2. turda çıkıp oynadılar. Cabası birde çeyrek finale kaldılar. Şili de 2.tur da Brezilya yerine daha dişine göre bir takımla eşleşebilme fırsatını bulsaydı çeyrek final görebilirlerdi. Bu açıdan bu 3 takımı turnuva sürprizleri olarak nitelendirebilirim.

Son olarak ise "zaten kendinden beklenen buydu" diyebileceğimiz takımlara bakalım. Portekiz beklendiği üzere C.Ronaldo'nun kendini beğenmiş tavırları ve takımdan üstün olduğu düşünceleri ile ancak 2.tura gelebildi. Slovakya belki şansları yaver gitseydi bir-iki adım daha ileriye gidebilirlerdi ama güçleri ortada. 2.turun gelişi sürpriz değildi, aynı çeyrek finale çıkamamalarının sürpriz olmadığı gibi.

Birde benim için bekleneni -zor da olsa- veren İspanya bu kategoriye girmeye hak kazanıyor. Turnuva öncesi Favorim adlı yazıda bahsettiğim üzere, favorimin kupaya uzanmış olsa mutluluk verici. Bahsettiğim gibi Torres biraz daha formda olsaydı bu ara notu yazmayacaktım.

Adettendir dedik, turnuva öncesi turnuvaya katılayamayanlar için yaptığımız gibi, sevgili Pascal ile turnuvanın naçizane 11'ni kurduk.

Kaleci: Casillas(İspanya)
Savunma: Lugano(Uruguay), Puyol(İspanya), Lahm(Almanya),
Orta Saha: Müller(Almanya), Schweinsteiger(Almanya), Iniesta(İspanya),Xavi(İspanya), Sneijder(Hollanda)
Forvet: Forlan(Uruguay), Villa(İspanya)

Hiç yorum yok: