12 Temmuz 2010 Pazartesi

And The Winner Is


İnsanoğlu(ben dahil) bencil efendim. Dövünüp durduk "Bu ne biçim futbol! Dünya kupası bu değil!" diye. Ama bitti işte. Şimdi utanmasak, her daim dilimizden düşürmediğimiz vuvuzelayı bile özlediğimizi söyleyeceğiz ama allahtan o aşamaya henüz gelmedik. Gelenlere yada gelecekler dostlara ise şimdiden selam olsun.

3.lük maçını izleyen arkadaşlar, finali izlerken "of"layıp, "puf"lamışlardır kanımca. Çünkü ben aynen de dediğim gibi yaptım. Forlan'ın o enfes gölü esnasında Pascal ile telefonda önemli bir konu konuşuyorduk. Gol olduğunda garip sesler yükselmeye başladı ikimizden de. O an o konunun zerre önemi kalmamıştı. "of beaaa" , "o ne öyle beaa", "gole bak ulan" tarzı sesler, varsa şayet ülkemizde telekulak denen şey ve olası bizi dinlemeye filan aldılarsa eminim vazgeçirmiştir onları bizi dinlemekten. Final gelip çattığında ise benzer sesler sıkıntılı tonlara dönüşüyordu.

Bunu birazda finalin stresi, 2.lük maçının ise rahatlığına bağlamak mümkün tabi. 23. dakikada 4 sarı kart çıkmışken bunları takımların 2'şer 2'şer paylaşması gerginliğin göstergesi gibi. 4 yılda bir gelinebilecek bir yerdesiniz ve telafiniz olmayabilir. Oyuncu psikolojisini de az biraz anlamalı.

Tüm bunlara "pekala" diyoruz ama dün gece ki Hollanda'da yenir yutulur gibi değildi. Şimdi oyuncuları da anlamak lazım dedim ama turnuva boyunca, Ali Ece'nin tabiri ile "Total Kontrol"e dönen oyunlarının belkide en beterini izledik. Yanlış zamanda patlak veren bu durum malesef Hollanda'nın 3. defa eli boş dönmesi gerçeğini hayata dönüştürdü.(Hele Robben'in 2 tane karşı karşıya ve %100 net pozisyondan yararlanamaması akla ziyan).

Turnuva başında Favorim başlıklı yazıda belirttiğim favorimin kupayı kazanması benim adıma ayrıca bir mutluluk kaynağı olurken, 2008 Avrupa Şampiyonluğu ardından 2010 Dünya Şampiyonluğu'nu da kazanan İspanya'ya tebrikler. İlk maçında yenilerek kupayı kazanan ilk takım oldu Dünya Kupaları tarihinde. Cruyff'un yarattığı sistemle yetişen ekol için, dün hayal ve hedef olarak koyduğu her şeyi bir bir gerçekleştiriyor. Aslında ülke olarak İspanyolların spor alanında atakları göze çarpıyor. Tenisde Nadal, Baketbol'da Gasol, Motocross'da Lorenzo örnekleri aslında onların sporun birçok alanında ne kadar başarılı oldukları ve ülkede ki spor devriminin kanıtları.

Her şey istatistik değil futbolda, bazen kağıt üzerinde üstün olan takımlar olmadık yenilgiler alabiliyorlar ama istatistik de olmazsa olmaz. Finalin istatistiklerine de bakıldığında göze çarpan ilk unsur sarı kartlar oluyor. 14 sarı kartla final tarihine geçen maçta, özellikle de Jong'un Karatekid'den esinlenme uçan tekmesi, gerekli cezayı alsaydı, "Zidane Kafası" tarzı bir etki yaratabilirdi.

Son olarak da hayatımıza, Üründülzela'dan kalma boşluklar için bize önerilmiş ahtapot Paul devşirmesi girdi. Hayvanat herşeyi bilmişmiş falanmış. Onun içinde bir istatistik yapılmış, okumuştum biryerde. Genelde hep sağ tarafa yöneliyormuş. Artık olmadık komplolar üretilir ki haber bültenlerinde papağanına, zürafasına aynı deneyi yaptıran sevgili girişimcilerimizi de izledik. Sonumuz hayrola.

Kaynak: İstatistik fotoğrafı, BBC Türkçe Fan Sayfası'ndan alınmıştır.

Hiç yorum yok: