15 Haziran 2010 Salı

Grup Maçları #4


Ofiste çalıştığım için ve ofis malesef bana ait olmadığı için 14.30 ile 17:00 maçlarını internet üzerinden ofiste saklana saklana, diken üzerinde, "aha geliyor, yok yok gelmiyormuş" şeklinde izliyorum. Tabi buna çalışanların beni görüp görmeme durumu da dahil. Bu benim yaptığımda zanaat olabilir pek de. Birde o sıkıcı futbol benim tüm bu sıkıntılarımı ikiye katlamıyor mu? İfrit olduğum yerde buradan beri geliyor. Neyse böyle böyle grup maçlarından sonra zevkine varacağımız teoremini attım gitti.

*Klasik 1-0'cılık işe yaramadı

Slovakya, ben dahil bir çok futbolseverin sürpriz adayı. Şahsen, bir iki tane Slovak arkadaşımın oluşu beni daha da bir Slovak'cı yapıyor. Ancak bizim bütün beklentilerimizi boşa çıkarırcasına bir görüntü çizdi Slovaklar. Kupa genelinde hakim olan "atıp-yatma" hissiyatina fazla kapılmış olmalılar ki grupda ki konumlarını zora soktular.

Bizden Slovaklara da gözlerimizi dikmiştik maç esnasında. Vittek,Sapara,Holosko, yeni transfer Stock gibi. Ancak 80 dakika sadece Vittek'i izleyebildik. Tek golü de kaydeden Vittek'di. Maçın genelinde "Slovaklar topa çok hakimdi, kontrolü elinde tuttular" diyemeyeceğiz malesef. Çünkü maç Yeni Zelanda'ya nın zayıflığı açısından bakarsak maç, Slovakların aleyhinde oynandı. Zayıf rakibine karşı en az 2 fark atar dediğimiz Slovak'lar, bir deplasman takımı gibi oynadı. İlk yarının çoğu bölümünde neredeyse 11 kişi savunma yapıyorlardı. İkinci yarıda gelen golün üstüne yatmaya çalışınca da son 10 dakikada artan baskıya karşı gelemediler. Ben istiyorum ki onları bir üst turda da görelim. Fakat bu beraberlik sanırım en çok Paraguay'a yaradı.

*Dersimiz Ronaldo

Sıkıcı futboldan şikayet ediyoruz belki haksızca ama Portekiz-Fil Dişi maçında da bundan şikayet etmemizi sağlayanlar, yani sahada ki futbolcular da ayıp ediyorlar. Kadrolara bir bakarsanız kimler yok ki. Ancak futbol adına da pek bir şey yok diyebiliriz. En azından Portekiz'de.

Maçta futbol oynamayı değil, çirkeflik yolunu seçen Portekiz'lileri resim iyi tamamlıyor açıkcası. Ne organizeler, ne de futbol oynamak istiyormuşcasına sahaya çıkmışlar. Yani ne hanya ne konya. Fakat fildişi yine de kötünün iyisiydi. Verkaçlar, ara paslar, defansın arasına koşular. Maçta, Portekiz değil ama fildişi zevk verdi bana. Akşam ki Brezilya maçından sonra da fildişi-brezilya maçı için heyecanım arttı.

Ronaldo çok tartışılıyor, milli takımda yapamadıklarıyla. Dün bir yorumcu TV'de şöyle bir yorum yaptı bu konuda. "Nedenini açıkcası bulamıyorum. Hem milli takıma hemde Ronaldo'nun kulübüne bakıyorum, milli takımda ki partnerleri çok daha iyi. (Eskiden) Quaresma,Deco filan bunlar çok iyi, teknik kapasiteli oyuncular. Peki başarı neden gelmiyor? İşte burada tıkanıyorum" şeklinde bir şeydi. Bu görüşe çok katılamıyorum. Bunun doğru gelen tek tarafı başarının gerçekten gelmediği. Kendimce nedenini de Ronaldo'nun şımarıklığını bağlıyorum ben. Sahada çizdiği görüntü, "bu takım bana muhtaç" hissiyatı veriyor bana.

*Aman diyeyim Dunga!!

Gecenin son maçı ise hem ilk yarısı hemde ikinci yarısı ile gerçekten güzel bir maç oldu. İlk yarı, turnuvanın açık ara en zayıf takımı Kore'nin korkusuzca müthiş direnişini izledik. Kaybedecek çok fazla birşeyleri olmaması ile brezilya kalesine doğru ataklarla oynadılar. Fakat teknik kapasiteleri ölçüsünde çizgiyi aşıp bir gol bulamadılar. Bulsalar idi bugün herşey daha farklı olabilirdi. Brezilya ise ilk yarıya hem konsantre olmadan hemde "biz her türlü yeneriz, azıcık takılalım" tarzında bir kafayla çıkmışlar. Bu onlara pahalıya mal olacaktı ki devre arası imdadlarına yetişti. Dunga'nın her ne kadar görüntüsü itibari ile sert mizaca sahip olmasa da, soyunma odasında güzel bir fırça çekmiş olacak ki, müthiş bir brezilya başladı ikinci yarıya. Üründül'e turnuva boyunca tek katıldığım yorum geldi sanırım kendisinden. Hakikaten gol yahut goller bulacağı o kadar belliydi ki Brezilya'nın. Öyle de oldu. Sağdan bütün bir yarı bıkmadan bindirme yapan Maicon, kalecinin yanlış önsezisini iyi değerlendirip, güzel bir gol buldu.

Ardından maç boyunca birazcık boş işlerle uğraştığına inandığım Robinho, beni aşağılarcasına attığı harika pası Elano, yaptığı gol vuruşu ile gönlümü bir kaç kat daha fethetti ve yine ilk yarıda ki Brezilya'yı izledik ardından. "Zaten 2-0 yahu Kore 2-0'dan bize karşı 2-2 mi yapacak" . Ama ilk yarıda ki Kore tekrar geldi ve az kalsın kabusu oluyorlardı Brezilya'nın. Zayıf Kore'ye karşı oynanan bu oyunu ben pek kriter olarak almıyorum. Brezilya için turnuva asıl Portekiz ve Fildişi maçları ile başlayacak.

Hiç yorum yok: