5 Kasım 2009 Perşembe

Kocaelispor

Kocaeli doğduğum ve büyüdüğüm kent. Daha önce yazdığım The Scarf My Father Wore yazımda sormuştum; kentimin takımı varken ben neden yıllarca stadına bile gidemediğim bir takımı tuttum? Üstelik ben Kocaelispor’un iki Türkiye kupası aldığını, lig’in ilk yarısını lider kapadığı ve Uefa kupasına katılıp Sporting Lizbon’u şehrimize getirdiğine şahit olmuştum.
Neyse; her şartta Kocaelispor’la bir gönül bağım var. Hatta Ali Sami Yen’i ilk görüşüm de Kocaelispor sayesindedir. İzmit’ten otobüslerle gittiğimiz maçta Kocaelispor 2-0 öne geçmiş, daha sonra Galatasaray durumu 2-2’ye getirmiş, ancak Körfez takımı, ne o sevindin mi dercesine maçı 3-2 galip tamamlamıştı. Sevinsem mi üzülsem mi bilemedim ama ilk deplasman (!) tecrübemde böylesine güzel bir maç izlediğim için şanslı sayılırdım. Fırsat buldukça maçlarına giderim. Ancak en son gittiğim maç geçen sezon Galatasaray’a karşı oynanan ve 4-1 biten maçtı. Aslında Kocaeli halkının alıştığı ve eminim ki bir çok Anadolu kentinde karşılaşabileceğimiz durumlar vardı. Sezon başı kombine satışı yapılmıştı. Kulüp yönetimi Endüstriyel Futbol’un gereklerini yapıyordu. Ama Türk işi endüstriyel futbol yere çakıldı çünkü o maçta kombine giriş kapısı arızalıydı. Üstelik kulübün taraftar derneği üyeleri kendilerinde sıraya girmeme gibi bir hak görüyorlardı. Bağıran takımı ateşleyen onlardı dolayısıyla ayrıcalıkları olmalıydı. Bilete para vermelerine de gerek yoktu.
Aslında Kostad(Kocaelispor Taraftarlar Derneği) adı altında örgütlenmeleri bence ilerici bir hareketti. Ancak işin içine rant bulaştı. Kulübün Kostad yöneticilerine ev,araba alıp maaş bağladığı dolayısıyla tribün tepkisinden korunduğu gibi dedikodular çıktı.
İngiltere’de kaldığım dönemde Profesyonel anlamda “futbol işi” ile ilgilenen insanlar tanıdım. Everton, Bolton gibi takımlar için projeler üreten bu insanlar Türkiye’yle olan gönül bağlarından ve pazar koşullarının uygunluğundan olsa gerek Türk takımlarını da projelerine dahil etmek istediler. Galatasaray ve Beşiktaş’ın ilgili departmanlarına projeleri sunduk. Bende İngiliz arkadaşa yardımcı olmak ve ileride projelerde görev almak adına toplantılara katıldım. Fenerbahçe ile görüşme ayarlanamadı sanırım. Ben kendi çabalarımla bu işe Kocaelispor’u da kattım.Doğup büyüdüğüm bu kentin takımına ulaşmak benim için zor oldu ama yine de başardım. Görüşmeyi planladığımız kişi ile görüşemedik ama İdari Menajer ile görüşebildik. Projemizi olumlu karşıladı. İngilizce bilmediği için bana büyük görev düştü. Pazarlama faaliyetlerinin önemini anlattık. Daha önceki tecrübeleri ve “küçük takımlar”a gelir kazandırmada ne kadar iyi olduğumuzu anlattık. Yönetici bize pazarlama faaliyetlerinin önemini bildiklerini söyledi. Kocaelispor küçük bir takım değil 2 tane Türkiye kupası kazanmış bir takım diye de ekledi. Ama o kupalar şu an da nerede kimbilir? Muhtemelen geleneksel bir haciz işlemi sırasında götürülmüştür.
O gün bize ilk sezon ligde kalıp 5 sezon sonunda Şampiyonlar Ligi’nde grup maçı oynama hedefinde olunduğu söylenmişti. Bizim projemizle ilgili herhangi bir geri dönüş olmadı. Ama bu gün Milliyet’te taraftarların antreman sahasını basıp Yönetim aleyhinde tezahürat yaptığını, futbolcuların idmana çıkmadığını ve taraftarın idman sahasında top oynadığını okudum. Bu sabah güneş var İstanbul’da..ama ben yine de keyifsizim..
Marat

3 yorum:

stalker dedi ki...

yazık vallahi.. tribün kültürünün olduğu şehirlerden birinin bu hale düşmesi... geçen sene 1-3 kazandığımız maç için gitmiştim izmite. stad çok hoşuma gitmişti. 2. dakikada öne geçmenin verdiği coşkuyla bizim golün geldiği 70lere kadar hiç susmamıştı kocaeli taraftarı. bugün ise idman sahasında taraftarlar top koşturuyorlar. türkiyenin gerçekleri bunlar.. bir dönem şatafat, birileri nemalandıktan sonrası çöküş...

bu arada blog güzelmiş hacı. dimağınıza sağlık..bol bol yazın ki alemde namınız yürüsün :) pascala da selam olsun. bizim blogun 21'i pascaldan gelir ne de olsa..

Marat dedi ki...

teşekkürler..her ortama bir beşiktaşlı lazım tabi:)

Pascal dedi ki...

Kocaelisporun geçen sezon formasına aldığı sponsorlardan birisi Murat Hacıoğlu' nun kokoreççi dükkanıymış. Bir futbolcu kendi takımına böyle bir katkı sağlıyor, burdan Murat' ın bu davranışını tekrardan ayakta alkışlıyorum ve tekrardan soruyorum: O dönemde neredeydi bu İzmitin kodamanları?

Ayrıca Stalker merhaba... Beşiktaşsız bir blog, Pascalsız bir Beşiktaş ruhu olmaz zaten :))